
Mesele bir dakika değil
Hafta sonu açık öğretim fakülteleri sınavında görevliydim. Hemen hemen görevli olduğum her sınavda olduğu gibi bu sınavda da yine birkaç dakika sınava geç kalanlar oldu. Doğal olarak söz konusu öğrenciler sınava alınmadı ve söylene söylene kapıdan geri döndüler.
Pek çok sınavda tekrar edegelen bu kısır döngü birkaç sene önce ÖSYM’nin merkezine oturduğu bir tartışma atmosferini hatırlattı bana. YGS' ye bir dakikalık gecikme nedeniyle alınmayınca bunalıma girdiği iddia edilen 18 yaşındaki bir öğrenci intihar etmiş, bu durum sonrasında haftalarca ülkemizde tartışma konusu olmuştu.
Öncelikle vefat eden kardeşimize bir kez daha Allah’tan rahmet, kalanlara baş sağlığı diliyorum. Daha sonra şu “bir dakika” meselesi, daha doğrusu geç kalma, hatta geç kalma da değil, geç gitme hastalığımız üzerinde durmak istiyorum.
Geçen hafta arkadaşlarla bir toplantı yapmamız gerekti, 19.00 diye sözleştik. Ben geç kalmayayım diye, eve uğramadan, akşam yemeği yemeden toplantıya attım kendimi, ama buçukta gelen mi dersiniz, bir saat sonra gelen mi… İnsaf, birilerinin, birilerini böyle bekletmeye, insanların zamanını çalmaya hakkı olmasa gerek.
Gerek STK’larda, gerek resmi kurumlarda karar verilen saatlerde başlayan bir program gördünüz mü hiç? Artık yetkililer de nasıl olsa insanlar geç geliyor, onları zamanında getiremiyoruz düşüncesi ile tasarladıkları zamandan yarım saat, bir saat öncesine göre insanlara davetiye gönderiyor. Böyle olunca da benim gibi zamana riayet eden saflara yazık oluyor tabii.
Geldimse nola ben şuarâ devrine âhir
Âdet budur âhirde gelir bezme ekâbir
16. yüzyıl şairimiz Nev’î, dört yüz sene öncesinden geç kalma alışkanlığını böyle ifade ediyor. Anlaşılan, o gün bugündür büyüklerimiz, bezme, toplantıya, her türlü etkinliğe geç kalıyor, daha doğrusu geç geliyor. Binlerce insan sıcakta, soğukta dakikalarca, hatta saatlerce beklemiş, kimin umurunda?
Yedi desek insanlar sekize doğru geliyor, sekiz diyoruz, bu kez dokuza doğru geliyorlar. Oysaki bu zihniyeti değiştirmemiz lazım. Vakit nakittir, kimsenin vaktini, nakdini çalmaya hakkımız yok. Gelişmiş ülkelerde ve dahi dinimizde her şey vaktinde, zamanında yapılır. Asıl dakik olması gereken, saat gibi olması gereken bizleriz. Ders, toplantı, konferans, faaliyet ne ise her şey dakikasında yapılmalı, bu geç kalma hastalığından kurtulmalıyız.
Konu madem üniversite sınavlarından açıldı, o zaman sözü üniversite imtihanları ile bağlayalım:
Bildiğiniz gibi üniversitelerin geçme notu genellikle 60’tır. 59 alanları geçirirseniz 58’ler 1 puanla kalmış olur. 58’leri de geçirirseniz 57… diye devam eder, gider. Öyleyse bize düşen ajitasyonlardan vazgeçip genel kurallar, ilkeler, standartlar ne ise, onlara uymak olmalı. Bireysel hayatımızda da toplumsal hayatta da başta şu geç kalma hastalığı olmak üzere pek çok yanlış düşünce ve davranıştan vazgeçmemiz gerekir. Aksi halde günün birinde bir dakika yüzenden bir mağduriyet yaşamak durumunda kalırız ki kimseyi suçlamaya hakkımız olmaz.