Ferhat ÖZBADEM
Yeni Bir Paradigma ve Düşünce Sistemine Giriş
Batı dünyasının kendi dinamikleri ile meydana getirdiği modernizm, kendi insanına uygun bir düşünce sistemi ve hukuk anlayışı geliştirdi. Kendisi dışında kalan bütün dünyayı/insanları "öteki" olarak değerlendiren bir anlayış ile yeni bir paradigma ortaya koydu.
İç ve dış gelişmelerin etkisi ile fetret dönemi diyebileceğimiz bir dönemi yaşayan Müslümanlar yeni bir düşünce sistemi ve paradigma inşa etme çabasına girmiş olsalar bile ideal anlamda başarılı olduklarını söyleyemeyiz. Bir kriz ve tıkanıklık süreci yaşayan Müslümanlar modernizm ve gelenek arasında sıkışıp kalmış bir durumda. Bu konuda çıkış noktasının sentez yöntemi olduğunu en başta söyleyelim. Modernizmin iyi, güzel ve doğru olan yönleri ile geleneğin iyi, güzel ve doğru yönleri sentezlenerek yeni bir düşünce sistemi ve paradigma inşa edilebilir.
Daha net anlaşılması noktasında eğitim sistemi üzerinden bir örnek verebiliriz. Geleneğin eğitim modeli ile modern eğitim modeli sentezlenerek ideal bir eğitim modeli ortaya konulabilir. Her iki eğitim modelinin iyi ve faydalı yönleri harmanlanıp, bir sonraki yüzyılın ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir model ortaya konulabilir. Bu modelin ideal anlamda bütün toplumu/toplumları içerecek şekilde uygulanması elbette ideal olandır. Fakat geniş kapsamlı bir uygulama alanı ilk etapta mümkün olmasa bile sivil veya resmi olarak küçük topluluklar üzerinde uygulanmak üzere böyle bir eğitim modeli uygulanabilir. Sentez olan bu yeni eğitim sistemi uygulanıp, pozitif sonuçları görüldüğünde büyük topluluklar için de uygulanma zemini bulacaktır.
Gelenek bir miras olarak kabul edilip, modern dünyanın gerçeklikleri içinde yeni bir okuma yeni bir yöntem yeni bir çerçeve yeni bir yöntem ortaya konulabilir. Yeni bir düşünce sistemi ve paradigma içinde yeni bir din dili yeni bir iletişim dili yeni bir okuma modeli ve yeni bir hukuk sistemi ortaya konulabilir.
Yeni düşünce sisteminin inşa sürecinde merkeze alınması elzem olan/dikkat edilmesi gereken bir kısım ilkeleri şöyle sıralayabiliriz.
- a) Parçacı okuma ve anlamlandırmadan bütüncü okuma ve anlamlandırmaya geçiş
- b) Madde ve manayı inkâr etmeden ikisini birlikte kabul eden bir yaklaşım
- c) Düşünceyi salt soyut yönü ile değil eylem ile bir bütün olarak kabul etme
- d) Vahiy ve akıl birlikteliği
- e) Diyalektik yaklaşım
- f) Tarih, coğrafya, felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji, fizik, matematik, edebiyat ve diğer bilimlerden faydalanma
- g) Değişim ve gelişimi merkeze alan bir anlayış
- h) Estetik ve sanat kaygısı
Elbette bu maddeler arttırılabilir ve arttırılmalıdır da.
Bir düşünce sistemi ve paradigma ortaya koymak, yeni bir insan modeli ve yeni bir toplum inşası içindir. Bunu yaparken modernizm karşıtlığı üzerinden post modern olmak gibi bir hataya düşmemek gerekir. Aynı şekilde gelenek karşıtlığı üzerinden geleneği bir bütün olarak yok sayma ve düşmanlık etme gibi bir hataya düşmemek gerekir.
Yeni bir insan modelini düşünce olarak inşa etmeye nerden başlanmalı sorusu çözümün anahtar sorusudur. Kendisine yabancılaşmış olan insanı/bireyi kendisine/fıtratına döndürme ilk adım olmalıdır. İnsanın Yaratıcı ile eşya ile, zaman ile ve mekan/coğrafya ile olan ilişkisini olması gereken doğal ve ideal haline döndürmek gerekiyor. Bu da ancak yeni bir düşünme sistemi ve paradigma ile mümkündür.
Modern çağın dayattığı/modern Batı aklının dayattığı kural ve anlayışlar, Müslüman aklı çok yönlü etki alanı içine almıştır. Negatif sonuçlar doğuran bu etki netice itibariyle gelişmelere kendi aklı ile bakamayan Müslüman aklı bir yönden tıkanmışlık yaşarken diğer taraftan sapma diyebileceğimiz şekilde düşünceler ortaya koymaktadır. Bu noktada çıkış yolumuz, düşünce ve eylem ortaya koyarken kendi parametrelerimizi ortaya koymak ve her alanda kendi modelimizi ortaya koyma çabası içinde olmaktır.
Düşünce ve eylem alanında öncelikler belirlenirken parçacı yaklaşımla bir konunun/olgunun merkeze alınması en büyük yanılgılardan biridir. Bütünsel bir yaklaşımla fikir, düşünce eylem alanında bir bütün olarak yeni bir fikir, düşünce, eylem ve model ortaya koymalıyız. Bu kısmı biraz daha açmak gerekirse; sadece "akide" "ahlak" "adalet" "eğitim" "iktisat" konularından birini öncelemek yanlıştır. Bu başlıklar ile birlikte bir düşünce ve paradigma için gerekli olan ana konuların hepsini birlikte önceleyen bir anlayış ile bir çıkış noktası bulabiliriz.
Batının ürettiği paradigmalarla kendi hakikatimizi anlamlandırmamız/doğru anlamlandırmamız mümkün değildir. "Biz İslam'ın hakikatini başka bağlamların inşa ettiği ortamlarda kavramaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bir türlü İslam'ın hakikatini İslam'ın hakikatinin öngördüğü bağlamları inşa ederek kavrayamıyoruz. O halde İslam düşüncesi kendisine özgün zeminini bulmadıkça saf ve sahih bir düşüncenin oluşması mümkün değildir."[1] Kendi paradigmamızı ve düşünce sistemimizi inşa edip bu bağlamda her şeyi yeniden anlamlandırma çabası bizi sonuca götürecektir.
Birçok konuda isabetli görüşleri olmakla birlikte, düşünce alanında sentez ve geleneğin bakış açısını kabul etmeme gibi bir bakış açısına sahip olan M. Abid el Cabiri şöyle diyor: "Herhangi bir işin başarılmasında, ortaya konan görüşün net olması zorunlu bir koşul olduğundan, sağlıklı bir bakış açısı, ancak geçmişin bakış açılarıyla irtibatı kesmek ve onlarla olan hesabı nihai tarzda tasfiye etmekle elde edilebilir. Bu ise, henüz hiçbir alanda gerçekleşmemiştir. Çalışma yöntemi ve boyutu bir tarafa, vakıa ve amaçlar üzerindeki düşünme metodu hala "geçmiş" çerçevesinde ve onun araçlarıyla yürütülmektedir. Yaklaşık bir asırdan fazla bir zamandır, bakış açılarının sabit, hatta kemikleşmiş bir halde bulunduğunu çok net bir şekilde görmek için, 'İslamcılar' ve 'modernistler'in -ki bugün her ikisi de birbirine zıt akımlardır- çağdaş İslam düşüncesi sorunlarına nasıl yaklaştıklarına bakmak yeterli olacaktır."[2] Hem geleneksel yaklaşımı hem de modernist yaklaşımı eleştirip post modern bir yaklaşımın gerekliliğine vurgu yapan Cabiri özellikle geleneksel yaklaşımı eleştirmektedir. Geleneğin de modernist yaklaşımında elbette eleştirilecek yönleri vardır. Fakat çözüm post modernist yaklaşım değil, sentezci yaklaşımdır.
İnsanlığı içinde bulunduğu girdaptan kurtaracak düşünce ve paradigma; ortak akıl, birlikte yaşam, adalet, barış, paylaşım, sevgi, refah ve özgürlük olgularını merkeze alan, müslüman aklıyla yoğurulmuş bir fikriyat ile bir çıkış yolu olacaktır.
Ferhat Özbadem
[1] Abdurrahman Arslan, Kalbin Akletmesi, Beyan yay. Sayfa 22
[2] Muhammed Abid el-Cabiri, Çağdaş Arap - İslam Düşüncesinde Yeniden Yapılanma, Düşün yay. Sayfa 10