Hüseyin KUBAT

Hüseyin KUBAT

ALDATMAK, ALDANMAK

  • huseynkubat@gmail.com
25 Ocak 2025 13:58 Boğaziçi Eğitim Derneği 346

ALDATMAK, ALDANMAK

Ğurur ve ğırre, "uyanık halde iken gaflete düşmeye denir." (Râgıb, ğurûr mad.) Türkçe'de 'g' harfiyle gurur şeklinde yazılan bu sözcük, "mal, ün, şehvet ve şeytandan kaynaklanarak insanı aldatan her şey için kullanılır. Daha çok şeytanın aldatması için kullanılır. Çünkü aldatanların en tehlikelisi odur. İkinci derecede, dünya için kullanılır. Hz. Ali der ki, "Dünya aldatır, zarar verir ve geçip gider." Aynı kökten gelen ğarar, tehlike anlamındadır. Çok süt vermesi beklenen devenin az süt vermek suretiyle aldatmasına da ğurûr denir. (Râgıb, aynı mad.). Kur’ân-ı Kerîm’de “aldatma” anlamındaki garr masdarı mâzi ve muzâri sîgaları ile, “aldanma” mânasına gelen gurûr kelimesi, “çok aldatan” anlamında olup şeytanı nitelendiren garûr kelimesi de geçmektedir.

"Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın." (Bakara, 2/188). “Haksızlık” diye çevirdiğimiz bâtıl kelimesi “hakk”ın zıddı olup “asılsız, gerçek bir şeyin karşılığı olmayan, kalıcı olmayan” şeklinde tanımlanmıştır. Âyette İslâmiyet’in temel bir ilkesi ortaya konmaktadır. Buna göre –aksini mümkün kılan özel bir hüküm bulunmadıkça– hiçbir müslüman kişi veya kurum, başka hiçbir kimsenin malını, rızâsı olmadan veya tam ve gerçek bir karşılığını vermeden alamaz, yiyemez; hâkimin kararı da bu hükmü değiştiremez, haramı helâl yapamaz. Bu genel bir hüküm olup aslında bu hükmün kapsamına giren rüşvet yasağı, önemi ve yaygınlık kazanmaya elverişli olması sebebiyle özellikle zikredilmiştir. Âyetten hem kazanç hem de harcama faaliyetlerinin meşrû zeminde yürütülmesi şeklinde genel bir ilke çıkmakta; haksız menfaat sağlamak, maddî veya mânevî bir karşılık elde etmek için işbaşındakilere mal (veya para) vermek yasaklanmaktadır. (Kuran Yolu).

"Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin; ancak karşılıklı rızânıza dayanan ticaret böyle değildir ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir."(Nisâ, 4/29). Bu âyette de en geniş mânasında yani “karşılıklı rızaya dayanan ve konusu maddî değerler olan hukukî işlem” anlamında ticaretten söz edilmekte; bu yollar dışında kalan, bunlara ters düşen ve bundan dolayı haksız (bâtıl) diye nitelenen yol ve şekillerle insanların mallarını ellerinden almak ve bunlardan yararlanmak yasaklanmaktadır. Hırsızlık, gasp, rüşvet, faizcilik ve tefecilik, fâhiş fiyat, aldatma bu bâtıl yolların ve şekillerin önde gelenleri ve yaygın olanlarıdır. Ticaret genellikle alınan malı, üzerine kâr koyarak satmak suretiyle yapılır. Mal alınırken bir bedel takdir edilmiştir; satılırken aynı bedelle devredilmediğine göre–fazlalıktan ibaret olan–kâr karşılıksız gibi gözükmekte, bu bakımdan da “haksız kazanç yolları”na yakın bulunmakta, bir bakıma onları andırmaktadır. Muhtemelen bu sebepledir ki, haksız kazanç yasaklanırken hemen yanında istisna şekliyle ticaret serbest bırakılmıştır. Alımla satım bedelleri arasındaki artı fiyat farkından ibaret olan kâr da meşrûdur. Çünkü malı alıp satan tâcir hem kamuya yararlı bir hizmet görmekte hem sermayesini riske atmakta hem de emek çekip meşgul olmaktadır. Âyette ticaretin farklı oldugu da belirtilmiştir. Âyetin "Kendinizi öldürmeyin" kısmı çok dikkat çekicidir. Haksızlık yapmanın, aldatmanın kendini öldürmek olduğu vurgulanmıştır. Zaten yapılanlar eninde sonunda yapanı bulur. İşler sonunda sahibine döner. Dolayısıyla yapacaklarımızı hesaplayıp yapmak en doğrusu ve en akıllıca olanıdır.

"Ey insan! O sonsuz cömertliğin sahibi kerim rabbine karşı seni aldatıp gururlu kılan nedir? " (İnfitar, 82/6) ayeti indiği zaman Hz. Peygamber'e sordular: "O aldatan nedir?" Peygamberimiz: "Cehalet!" dedi. Keza Hz. Ömer (r.a) de bunu söyleyip "İnsan cidden çok zalim, çok cahildir." (Ahzab, 33/72) âyetini okumuştur. Bunun "Allah'tan, kulları arasında ancak âlim olanlar hakkıyla korkar."(Fatır, 35/28) âyetinin ifade ettiği "ancak" mânâsına uygun olduğu ortadadır. Demek ki korkmak, sakınmak, Allah'a dair bilginin derecesi ile doğru orantılıdır. Bu hitap ve soru korkutma hitabı olması nedeniyle gururlanmaya engel olacak kahr ve celal yani üstün gelerek yıkıp ezme ve ululuk sıfatlarından biri ile zikredilmesi daha açık, daha uygun görünürken "kerim" vasfı ile özel olarak ilâhî ikramın hatırlatılmasında ince bir nükte ile büyük bir ahlakî mânâya işaret vardır. Bu, her şeyden önce şunu anlatıyor ki, ikram ve ihsanın gereği ona karşı gururlanarak saygısızlık etmek, ahlâksızlık yapmak, günaha girmek değil, aksine o ikramın yüksekliği oranında iman ve şükür ile itaatı, saygıyı, hürmet ve tazimi artırmak, nankörlük ve isyandan sakınarak yüce ahlâka yükselmektir. (Elmalılı, İnfitar suresi).

Şeytanın en belirgin özelliği aldatmaktır. Hz. Âdem ve Havva' nın şeytandan yediği ilk darbe bir aldatış olayıdır. "Böylece ikisini de ayartmış oldu. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” diye seslendi." (Araf, 7/22). Kur'an burada şeytanla ilgili olarak şu noktanın altını ısrarla çiziyor: Şeytan, aldatış ve aldanıştan başka hiçbir şey vaat etmez. "Şeytan onlara durmadan vaad eder, boş ümitler verir. Şeytanın onlara söz vermesi aldatmadan başka bir şey değildir." (Nisa 4/120; ayrıca bkz. İsra,17/64). Benzeri bir özellik zalimlerde bulunmaktadır. Zalimlerin de birbirlerine vaatleri ve sözleri de bir aldatış ve aldanıştan başka şey değildir. "...Hayır hayır! O zalimlerin birbirlerine vaadleri aldatmacadan başka bir şey değildir." (Fatır, 35/40). Buradan şu sonuca varabiliriz: Aldatmayı, kandırmayı temel araç olarak kullanan iki büyük tahrip gücü vardır: Şeytan ve zulüm odakları.

Buradan anlaşılır ki aldanış, insanoğlunun temel zaaflarından biridir. Bu zaaf insanda giderek temel zulüm faaliyetlerinden birine de vücut verecektir ki, o da aldatıştır. İnsan, bir sıfatı da 'ğarûr' (aldatıcı) olan şeytana teslim olduğu ölçüde aldatışın da faili olacaktır. Kısacası, insanın tipik özellikleri arasında bir yandan aldanmaya maruz kalırken öte yandan aldatmaya devam etmek de vardır. Aldatma ve aldanma, etken ve edilgen bir musibet ikilisi halinde insanoğlunu ömürler boyu kemirip durmuştur ve kemirmeye devam edecektir. Çünkü bu ikili yapı insanın temel özelliklerinden biridir. En tehlikeli aldatış ve aldanış, dünyanın araç yapıldığı aldatış ve aldanışla Allah'ın araç yapıldığı aldatış ve aldanıştır. Araç kullanılarak sergilenen aldatış ve aldanışın en yıkıcısı 'Allah ile aldatma-aldanma'dır Kur'an şöyle uyarıyor: "...Sakın, aldatıcı sizi Allah ile aldatmasın!" (Lokmân,31/33). Dikkat edilirse, diğer aldatma ve aldanmaların aksine, Allah ile aldatma ve aldanmada fail, Allah değildir. Fail, şeytan başta olmak üzere başkalarıdır. Bu aldatmada, Allah fail değil, failler tarafından kullanılan bir araçtır. (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ın Temel Kavramları).

Allah Resûlü (s.a.s.) bazı ihtiyaçlarını temin etmek için zaman zaman Medine pazarına gider, bu vesileyle gelip gidenlerden ve alınıp satılanlardan da haberdar olurdu. Yine bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığını dikkatini çekti. Hububatı satan adamın yanına gelerek buğday yığınına elini daldırdı. Ancak buğdayın altı göründüğü gibi çıkmamış, Peygamberimizin parmakları ıslanmıştı. Satıcıya ıslaklığın sebebini sorduğunda, yağmurdan kaynaklandığı cevabını aldı. Bunun üzerine Allah Rasûlü, “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi?” (Müslim, İman, 164) diyerek ticaret ahlâkına dikkatleri çekti. Alıcının neyi aldığını bilmesi gerekir. Şayet gösterilen farklı, satılan farklı ise bu satış câiz değildir. İslâm alışverişte iki tarafın menfaatini dikkate alır ve kuralları ona göre belirler. Bir taraf kazanırken diğerinin kaybetmemesi gerekir. Gerekli açıklamayı yaptıktan sonra Peygamber Efendimiz; “Müslümanlar arasında aldatma olamaz! Bizi aldatan, bizden değildir!” (Dârimî, Büyû’, 10)  diyerek olayın vahametini belirtmiştir. Malın kötüsünü altına veya tezgahın arka kısmına koymak, süte su katmak, yüksek kaliteli mala düşük kalitelisini karıştırmak, para veya kıymetli kağıtların sahtesini yapmak ve müşteriyi aldatacak her türlü sahtecilik, "Bizi aldatan bizden değildir" hadîs-i şerîfinin tehdidine muhataptır. Şimdilerde milletler arası sahtekârlıklar, büyük ihâle yolsuzlukları göz önüne getirilirse, Peygamberimizin konuya gösterdiği hassâsiyet ve getirdiği ağır tehdidin ne kadar yerinde ve haklı olduğu kolaylıkla anlaşılır.

Ölçü ve tartı konusunda tam bir keyfîliğin hüküm sürdüğü câhiliye toplumunda insanlar, kendileri bir şey satın alırken ölçü ve tartıyı tam tutuyor, başkalarına satarken eksik yapıyorlardı. Aldatmanın Cenab-ı Hakk katındaki ikazına işaret olarak, “ölçü ve tartıda hile yapanlar” anlamına gelen Mutaffifîn sûresinde şu şekilde uyarılmaktayız:  “Eksik ölçüp tartanların vay haline! Onlar, insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler. Kendileri başkalarına vermek için ölçüp tarttıklarında ise haksızlık ederler (eksiltirler). Onlar, o büyük gün için -insanların âlemlerin rabbinin huzuruna çıkacakları gün için- diriltileceklerini akıllarına getirmiyorlar mı? ”(Mutaffifîn , 1-6). İslâm dini ölçü ve tartıda hile yapmayı yasaklarken herkesin kişilik haklarını korunmuştur. Satıcı ve alıcı aynı haklara sahiptir ve ikisinin hakkı korunmalıdır. Adaletin hakim olması için herkesi kuşatmalıdır.

İslam, toplumu inşa ederken birincil ve en temel ilke olarak tevhidi haykırıyordu. Bu hakikatin ardından yaşanılabilir ve sürdürülebilir bir İslam toplumunun inşasında ön plana çıkan temel kavramlardan biri "SADAKAT"tir. Sadakat kavramı, "sadaka" fiilinden türemiştir ve doğru olmak, sadık olmak, sözünde durmak, kişiyi arkasından vurmamak ve dolayısıyla güvenilir ve emin olmak gibi anlamlara gelmektedir. Peygamberlerin ortak yönlerinden biri de "Emin" olmaktır. Vahyin habercisinin muhakkak doğru sözlü, emin ve güvenilir bir kişiliğe ve ahlaka sahip olması lazımdır ki muhataplarına aktardığı sözlerin bir kıymeti, değeri olabilsin. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in de Mekke toplumunda "Muhammedül Emin" olarak anılması Allah'ın vahyini, toplumuna haykırabilmesinde O'na kolaylık sağlıyordu. Ve hatta peygamberlik geldikten yıllar sonra Mekke'de peygambere düşman olanların mallarını yine peygambere emanet etmesi işin hakikat boyutunu ve sözüne sadık olmanın toplum tarafından ne kadar dikkate alındığını gözler önüne seriyordu. Müslümanların da emin ve güvenilir olması şarttır. “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu (zarar görmediği) kimsedir. Mümin de halkın canları ve malları konusunda kendisinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizî, Îmân, 12). Eminlik, güvenilirlik sâdece peygamberlere ait bir özellik olarak kalmamalıdır. Peygamberin ümmeti olduğunu iddia edenlerin de emin, güvenilir olması gerekir.

İnsanlar arasındaki aldatma çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bu noktada Hz. Peygamber’in (sas) Müslümanların ticarî faaliyetlerine ilişkin yaptığı uyarılar belirgin bir biçimde öne çıkmaktadır. Meselâ, kendi döneminde pazara mal satmaya gelen köylüleri yolda karşılayan tüccarlar, fiyatlar henüz belirlenmeden malları ucuza almaya çalışırlardı. Alıcı gibi davranarak müşteri kızıştıranlar da mevcuttu. İnsanların kandırılmasını engellemek isteyen Peygamber Efendimiz (sas), bu tür uygulamalardan uzak durulmasını istemişti. Çarşı ve pazar gibi yerler ahlâkî olgunluğa erişmemiş, kendi menfaatlerini ön plana çıkaran kişiler için yalana, hileye, haksızlığa daha müsait ortamlardı. Rasûl-i Ekrem’in (sas), "Allah’a (cc) en sevimli yerlerin mescitler; en sevimsiz yerlerin ise çarşılar olduğu" (Müslim, Mesâcid 288) sözü hem bu gerçeğe dikkat çekiyor hem de böyle yerlerde özel bir duyarlılıkla hareket edilmesi gerektiğini hatırlatıyordu. Bu hadiste amaç, çarşı-pazarı kötülemek değil, buralarda çok dikkatli, ilkeli olmak, aldatma ve aldanmaya meydan vermemektir. Yine Allah Rasûlü (sas), bir mümine zarar verenin, onu aldatanın Allah’ın (cc) rahmetinden uzak kalacağını bildirmiş, "Arabozuculuk yapan, yaptığı iyiliği başa kakan ve cimri olan kimse cennete giremez." (Tirmizî, Birr, 41) buyurmuştu. Aldatanların, kendisinin şefaatinden mahrum kalacakları ve sevgisini kazanamayacakları uyarısında bulunmuştu. Hatta malını satmak için çokça yemin edenlerin ve malındaki kusuru açıklamadan satan kimselerin Allah’ın (cc) gazabına uğrayacaklarını ve melekler tarafından lânetleneceklerini haber vermişti. Karaborsacılık yapanları günahkâr olarak nitelemiş, insanların kandırılması ihtimali olan alışveriş türlerini yasaklamıştı.

Aldatma sâdece ölçü ve tartıda değil, herşeyde ve heryerde yapılabilir. İnsan ölçüde tartıda, yaptığı tamiratta, çalıştığı işyerinde, evinde, çocukları arasında bile hile ve aldatma yapabilir. Önemli olan kişinin dürüst olması ve yaptığı bütün işlerinde dürüst davranması, doğruluktan ve adaletten ayrılmamasıdır. İnsan yaptığı her işin hakkını vermeli, iş için gerekli olan herşeyi gücü oranında yapmalıdır. Yaptığı işi önemsemeyen, ihmalkarlık yapan, zamanında işe gitmeyen, gitse bile işini gerektiği gibi yapmayan işine hile katmaktadır. İşinde suistimal yapmak yolsuzluk olarak değerlendirilir. Bunu yapan kişi veya kurum işverenini veya devleti aldatmaktadır. Başkalarına haksızlık yapmakta, dolayısıyla zarar vermektedir. Aslında burada gerçekte aldanan kendisidir. Ancak farkında değildir. İnsan ne yaparsa kendine yapar. Zira yaptıklarının mutlaka bir gün hesabını vereceginin bilincinde değildir. Ama şunu unutmayalım ki hilenin, hurdanın, aldatmanın mutlaka bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu var. O gün mutlaka bunun hesabını verecektir. Bu dünyada gerçekleşmezse bile âhirette bunun hesabından kaçamayacaktır. Bu nedenle yaptığımız işi en iyi şekilde yapmalıyız. Çünkü yapılan işten mutlaka birileri etkilenecektir. O halde yapılan iş hakkıyla, gerektiği şekilde yapılmalıdır ki, başkaları zarara uğramasın. Ayrıca işinde hile yaptığı için kazancını da kirletmiş olmaktadır. Halbuki, helal yemek için helâl yollardan kazanç elde etmek gerekiyor. Onun yolu da doğru, dürüst davranmak ve işini en güzel biçimde, gereği gibi yapmaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Ekle

İlk Yorumlayan Siz Olun!

YAZARIN SON 5 YAZISI

Tüm Yazıları

SON HABERLER

Boğaziçi Eğitim Derneği

Boğaziği Eğitim Derneği Kurumsal Web sitesi.

Boğaziçi Eğitim Derneği

İstiklal Mah. Hamikoğlu Sok. No:16
44320 Battalgazi / Malatya

Dernek Yazılımı: Medya İnternet™ - Dernek Sitesi Kulga © Tüm Hakları Saklıdır.