Hüseyin KUBAT

Hüseyin KUBAT

BEL'AM, DİN TÜCCARLARI

09 Ocak 2025 14:29 Boğaziçi Eğitim Derneği 266

BEL'AM, DİN TÜCCARLARI

Kur’ân-ı Kerîm’de, “Onlara şu adamın kıssasını anlat: Ona âyetlerimiz hakkında bilgiler verdik ve o -bunlara önce uyduğu halde- daha sonra bunlardan tamamen sıyrılıp uzaklaştı; şeytan onu peşine taktı ve bu suretle azgınlardan biri haline geldi. Biz dileseydik o kişiyi âyetlerimizle yüceltirdik; fakat o dünyaya sımsıkı sarıldı, ihtiraslarına uydu. -Allah’ın âyetleriyle bilgilendirdiği, fakat tabiatının kötülüğü yüzünden bu bilgileri daima dünya menfaatlerine alet eden- bu adamın durumu, kovsan da kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp durmadan soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte âyetlerimizi yalanlayanların hali budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür, öğüt alırlar ” (A‘râf 7/175-176) ifadeleriyle kendisinden söz edilen, ismi anılmayan kişi, müfessirlerin çoğunluğuna göre Bel‘am b. Bâûrâ’dır.

Bel‘am’ın kıssası Tevrat’ta farklı iki ayrı rivayet halinde nakledilir ki bu rivayetler birbirinden farklıdır (Sayılar, 22-24). Elohist denilen rivayete göre o Ârâmî veya Amori bir kâhindir. Tanrı’ya inanmakta ve O’ndan ilham almaktadır. Moab Kralı Balak’ın İsrâiloğulları’na lânet etmesi hususundaki ısrarlarını ancak Tanrı tarafından müsaade edilince kabul eder (Sayılar, 22/5-21). Yahvist denilen rivayete göre ise o Midyanlı (Medyen) bir kâhin olup (Sayılar, 31/8) Balak’ın davetine Tanrı’nın izni olmaksızın icabet etmiştir (Sayılar, 22/22-34). (DİA).

Rivayetler farklı olsa bile sonunda bu kişi bilgi sahibi olmasına rağmen maddî menfaat ve dünyalık kazanç için Hz. Mûsâ’ya ihanet etmiştir. Kendisine kanıtlar (âyetler) verildiği bildirilen kişinin kim olduğu hususunda değişik yorumlar vardır. Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu kişi İsrâiloğulları’ndan Bâûrâ (veya Eber) oğlu Bel‘am’dır; buna göre âyetin asıl muhatabı da yahudilerdir. Bu kişinin adı Tevrat’ta Beor’un oğlu Bal‘am olarak geçmektedir. Onun kâhin (Yeşu, 13/22) veya peygamber olduğu (Petrus’un İkinci Mektubu, 2/15) yönünde farklı bilgiler vardır. Âyette işaret edilen kişinin kimliği hususunda daha farklı görüşler de vardır. Bir görüşe göre bu kişi, Câhiliye döneminin tanınmış şair ve hakîmlerinden Ümeyye b. Ebü’s-Salt’tır. Ümeyye kutsal kitapları okumakta, yeni bir peygamberin geleceğini bilmekte, fakat o peygamberliği kendisi için beklemekteydi. Muhammed aleyhisselâm peygamber olunca onu kıskanmış ve inkâr etmiştir. Hz. Peygamber bu kişi hakkında, “Şiiri iman etti, kalbi inkâr etti” demiştir.

Azgınlığının temel sebebi makam-mevkî, mal-mülk, şöhret-servet sevdâsı. O, dünyalığı Allah'a tercih edip Allah'ın verdiği âyetleri menfaat temininde kullanınca, Allah da ona verdiği âyetleri, o âyetlerle gelen tüm meziyet ve faziletleri alıyor. Adam şahsiyetini kaybederek, "köpek gibi", bir çanak yal uğruna her türlü zillete eyvallah eder hale geliyor. Kovsan da, sevsen de, dövsen de onun için fark etmiyor. Tabiatı  köpekleştiğinden, kendisini tutanla kendisini iten arasındaki farkı göremeyip, her ikisine de dilini sarkıtıp soluyor. Âyette yapılan bu keskin tasvir, "İşte âyetlerimizi yalanlayanların hali budur" cümlesiyle tamamlanıyor. Hz. Peygamber'e de bu kıssayı anlatması emrediliyor ki, bu âyetlerin nâzil olduğu Mekke döneminin sonlarında tıpkı bu adam gibi bilgi ve hikmet sahibi olup da ilmini şeytana satan kimseler "belki düşünür, öğüt alırlar" diye...

Âyette geçen şahsın gerçek kimliği hakkında farklı rivâyetler olduğu belirtilmişti. Bel'am bin Baura (Eber), Ümeyye bin ebi's-Salt es-Sakafî, Ebû Amir bin Sayfî bu isimlerin başında geliyor. Bel'am, âyette anlatılan kıssanın gerçek sahibi ve mâzideki sebeb-i nüzûlü, Ümeyye bin Ebi's-Salt, haldeki sebeb-i nüzûlü, Ebû Amir ise istikbaldeki sebeb-i nüzûlüdür şeklinde yorumlanmıştır.

Bu kişinin kim olduğu değil, tutum ve davranışı önem taşımaktadır. Buna göre Allah bir kişiye kendi varlık ve birliğinin kanıtlarını bildirmiş, yahut onun fıtratına kendi rubûbiyyetini anlayıp kavrama yeteneğini yerleştirmiş; akıllı ve vahiyle muhatap olduğu halde daha sonra o kişi fıtratındaki inanma yeteneğinden sıyrılıp kopmuş; delilleri bir kenara bırakmış, inanmaktan vazgeçmiştir. Allah dileseydi o kişiyi âyetlerinden yararlandırarak yüceltirdi. Fakat o bunu istemedi, bulunduğu yere saplanıp kaldı, kendini dünyaya kaptırdı, yükselmeyi değil dünyaya çakılıp kalmayı tercih etti. Fıtratındaki yüksek ruhî ve zihnî melekeler onu imana çağırırken o nefsânî tutkularının peşinden gitti. Bu durumda gerçek anlamda insanlık değerini ve ayrıcalığını da yitirdiği için 176. âyette böyle bir insanın psikolojik durumu, sıcaktan veya başka herhangi bir sıkıntıdan dolayı dilini sarkıtıp devamlı soluyan, kovulsa da kendi haline bırakılsa da durumunu değiştirmeyen köpeğin haline benzetilmiştir. Bunca işaretlere ve kanıtlara rağmen o gibi insanlar da durum ve tutumlarını değiştirmemektedir. 177. âyette de bu tip insanların böyle bir aşağılık duruma düşmelerinin, yüce Allah’ın âyetlerini yalanlamaktan, onları hiçe saymaktan başka bir sebebinin bulunmadığı, yani insanın içine düştüğü kötülüğün sebebinin yine onun kendisi olduğu ifade buyurulmuştur. (Kur’an Yolu).

Bel’am, heva ve hevesinin peşinden gitmiş, nefsinin arzuları ilah edinmeye başlamış, ilmini önceleri Allah için kullanırken, sistemin çarkına dahil olduktan sonra ilmini egemen güçlerin/zorbaların/müstekbirlerin, zalim ve tağutların hizmetine sunmuş bir şahsiyettir. Bel’am, cahiliyye sisteminin önemli bir faktörü haline gelirken, egemen güce bağlılığını her fırsatta yineleyen, açıklayan ve sisteme karşı çıkanları dindışı ilan eden bir şahsiyet haline gelmiştir. Bel’am önceleri Allah’a kul/köle olurken, sonraki hayatında Firavun’un, iktidar gücün kulu/kölesi olmuş bir şahsiyettir. Bel’am, Allah’ın ayetlerini hatırlatan kimselere karşı, köpeğin uluması, ürümesi gibi ulur ve canla başla hakikatin, gerçek inancın hayata hakim olmasına engel olmaya çalışır.

Kur’an’da Bel’am karakterinin anlatıldığı Araf suresi bu iki (175-176) ayeti dışında da bu tür kişiliklerin özellikleri değişik ayetlerde ortaya konulmuştur: Allah’ın ayetlerini az bir paha karşılığında satan kimseler. "Yanınızdaki Tevrat'ı tasdik ederek indirdiğim Kuran'a, inanın; onu ilk inkar edenler siz olmayın, ayetlerimi hiçbir değere karşılık değiştirmeyin ve bile bile hakkı gizlemeyin." (Bakara, 2/41). Hakkı gizlerler ve Hakka batılı karıştırırlar. "Hakkı batıla karıştırmayın ve bile bile hakkı gizlemeyin." (Bakara, 2/42). İyiliği/marufu başkalarına emrederler ama kendileri yapmazlar. "Kitap'ı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutur da başkalarına mı iyilikle emredersiniz? Düşünmez misiniz?." (Bakara, 2/44). Kitabı tahrif ederler, istedikleri gibi yorumlarlar. "Size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir takımı Allah'ın sözünü işitiyor, ona akılları yattıktan sonra, bile bile onu tahrif ediyorlardı." (Bakara, 2/75). Kendi yazdıklarını, söyledikleri Allaha izafe etmeye çalışırlar. "Elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için, “Bu Allah’ın katındandır” diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıkları yüzünden vay haline onların! Ve yapıp ettikleri yüzünden vay haline onların! ".(Bakara, 2/79. Kitabın işine gelen kısımlarını kabul eder, isine gelmeyeni reddederler. "... Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bu şekilde davranan birinin dünya hayatındaki cezası ancak rezil rüsvâ olmaktır; kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine itilirler. Allah sizin yapmakta olduğunuzdan habersiz değildir." (Bakara, 2/85).  Allah’ın kimi ayetlerini gizlerler, gündeme getirmez, açıklamazlar. "İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyet yolunu -kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra- gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder." (Bakara, 2/159). İnsanların mallarını yolsuzlukla yerler, haksızlık yaparlar. "Ey inananlar! Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele." (Tevbe,9/34). Bilgileri vardır, ancak pratik hayatlarında bilgileri işe yaramaz, kullanmazlar. "Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklenmiş merkebin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan kimselerin durumu ne kötüdür! Allah zalimleri doğru yola eriştirmez." (Cuma, 62/5).

Bel’am, karşımıza bir devlet alimi, resmi ideolojinin alimi olarak çıkıyor. Bel’am din pazarlamacısıdır. Ama bu Allah’ın dini değil, afyon haline getirilen bir dinin pazarlamacısıdır. Bu yüzden Bel’am tipli kimselere karşı Müslümanlar uyanık olmalıdır. Bel'am, dünyevî çıkar ve hesaplar için Allah'ın dinini tahrif eden bir ilim ve din adamını küfür sistemlerine ve kâfir yöneticilere yaranmak maksadıyla Allah'ın hükümlerini çiğneyen ve asıl gayesinden saptıran kimseleri temsil etmektedir. İnsanları Allah (c.c.) adını kullanarak aldatan, hevâ ve heveslerini tatmin için Tevhid akîdesini tahrip eden Bel’am’ın etkisi korkunçtur. İslâm topraklarında; kâfirlerin istilâsını hazırlayan güç, Bel’am’dır. Allah (c.c.)’ın indirdiği hükümlere karşı ayaklanan ve İslâm’a küfreden yönetimlerle yani Tağûtî güçlerle din adına uzlaşan ve insanları da Allah (c.c.) adını kullanarak aldatan, Kur’ân’daki ifâdeyle “köpek sıfatlı” kimselerin ortak ismi Bel’am’dır. Bu köpek sıfatlı kimseler de; Allah (c.c.)’ın indirdiği hükümlerin bir kısmını kabul, bir kısmını zamanın değişmesi gerekçesiyle ya sükûtla geçiştirir, ya da kendi çıkarlarına göre yorumlayarak asıl maksadından uzaklaştırırlar. Günümüzde, başta resmî ideolojiyi kabul eden ve İslâm’ı o ideolojiye hizmetçi kılmaya çalışan müesseseler olmak üzere, çok sayıda Bel’am ve bu fonksiyonu yerine getiren kişi ve kurumlar vardır. Bunlar “çok dindar” görünmekle birlikte, Tağut’a itikad ve iman, zulme itaat etme noktasında titizdirler. “Ulü’l-Emr”i baglamından kopararak, yanlış tanimlamalarla halkı yanıltarak bunlara itaat etmelerini sağlarlar. İşte bunlar çağdaş Bel’am’lardır.

Ülkeleri daha önce İslam kanunları ile yönetiliyor iken daha sonra küfür kanunları hakim olunca, kafirlere karşı çıkmak yerine onlara itaat eden, onlardan korkarak veya kendi rızalarıyla onlara yardım eden, onların isteklerine uyarak Allah’ın hükümlerinin bir kısmını gizleyen veya değiştiren, halka kafir olduğu halde, devlet başkanlarının kendilerinden, yani müslüman olduğunu ve onlara itaat edilmesinin gerektiğini telkin ve vaaz eden, gerçek müslümanları kötüleyip onları halka sapıklar ve öcü olarak tanıtanlar,

insanlara İslami gerçekleri anlatmak yerine kafirlerin anlatılmasını istedikleri kadarını veya sadece ahlâk ve ibâdet kısmını anlatan, tevhid cihad ve hukuk gibi konuları anlatmayan veya gizleyen din adamları ve alimler de çağımızın bel’amlarıdır. Artık zalimlerden ve tağutun tornasından sürekli bel'amlar üretilmeye başlanmıştır. Bu bel'amlar kendilerini imal edenlere ve besleyenlere bağlı kalarak islamın aslını değiştirmiş onun yerine küfrü yerleştirmiş ve hakkı batılla değiştirmişlerdir. Bel'amların yönlendirdiği halk kitleleri artık, ya müşrik ya kafir yada münafık olarak yetişmiştir. Allah’ın hidayet ettikleri dışındakilerin kalbi adeta kapalı bir sandığa dönüşmüştür. Böyle bir kalbe hakkın, hidayetin girmesi çok zor olmaktadır.

Bel'am tipi, tahrifin prototipidir. Kur'an, Tevrat, İncil ve İslâmî kaynaklarda yazılanlardan yola çıkacak olursak bu tipin temel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:    Bel'am ırkçı bir tiptir: Müslüman İsrâiloğullarına ve Hz. Mûsâ'ya karşı putperest Moab' lıları ve onların putçu yöneticisi Balak'ı sırf kendi kavmi ve ülkesi olduğu için destekledi. Hakka karşı, "bizden" gerekçesiyle bâtılın yanında yer aldı.                                            Dünyacı bir tiptir: Kendisine verilen İlâhî emânete ihânet ederek, şöhret, servet gibi geçici dünya nimetleri uğruna onları fedâ etti. Dinini satıp dünyasını aldı. Bir çanak yal uğruna, sahibinin onca itip kakmasına kuyruk sallayan köpek gibi, bir miktar dünyalık uğruna ilminin izzetini sattı.                                                                                                    İlmini zâlim/kâfir yöneticilerin hizmetine veren resmî ulemâ tipidir: Kendisine "yukardan" gelen emirleri, Allah'tan gelen emirlere karşı da olsa uygulayan, bu yüzden de âyette "tutsan da itsen de dilini sarkıtıp soluyan köpek" olarak tanımlanan yüzsüz ve onursuz, "evet efendim"ci bir tip. Şairin "Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten" (İnsafsız avcıya hizmetten zevk alan ancak köpektir) mısraında ifâde ettiği gibi, sadâkati cinâyet derecesinde midesine bağlı bir tip.                                                                                                           İlkesiz, makyavelist bir tip: Ulusal birliği ve ülkenin bütünlüğünü korumak için, kendi kutsal değerlerini de hiçe sayarak, her yolu meşrû gördü. Bu cümleden, muhtemelen zührevî ve bulaşıcı hastalığa yakalanmış Moab’lı fâhişelerin İsrâiloğulları’yla zinâ yapması fikrini ortaya attı. Harp halinde dahi, yöneticileri, ilkeli, insan hak ve onuruna saygılı davranmaya dâvet edeceği yerde, önce o hak ve onuru kendisi çiğnedi. Kendisine verilen akıl nimetini, şeytanın hizmetinde kullandı. Bu sayılan özellikler, kimde bulunursa, o kendi yaşadığı çağın ve toplumun Bel'am'ıdır. Kur'an, onun için yer, zaman ve şahıs ismi vermez. Çünkü bu tipler, her yerde ve her zamanda bulunabilir. Her dönem ve zamanda çıkarcı, menfaatperest, şahsiyetsiz insanlar olacaktır. Onları görünce tanımamız, bilmemiz ve şerlerinden korunmamiz için özelliklerini sıralar.

 A'râf sûresindeki âyetleri dikkate alarak Bel'am'ın vasıflarını şöyle sıralamak mümkündür: Bel'am, Allah'ın âyetlerini bilen bir âlimdir. Bel'am, Bildiği Allah'ın âyetleriyle amel etmekten vazgeçip, bunların yerine şeytanın rehberliğine sığınan kimsedir. Bel'am, Allah'ın rızâsı yerine, gazâbına müstahak olmuştur. Bel'am, dünyevî menfaat için imanını ve ilmini satan bir din hâinidir. Bel'am, Firavunî düzeni devirmeye çalışan muvahhidlere hırlayan bir köpektir. Bel'am, Allah'a tâbi olmak yerine kendi hevâsına tâbi olmuştur. Bel'am, Allah'ın yasalarını yalanlaması nedeniyle köpeğe benzetilmiştir. Bel'am, sadece Firavun dönemine mahsus bir şahsiyet değildir. Aksine ümmet-i Muhammed içerisinde de ortaya çıkmış ve daha da çıkacak olan bir şahsiyettir. Bel'am, ümmet-i Muhammed'e düşman, ümmet-i Muhammed de Bel'am'a düşmandır. Bel'am, Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından kötülüğü beşeriyete bildirilen bir fitne ve fesad odağıdır.

Sahip bulunduğu ilim hazinelerine karşılık, “dünya” için “din”ini satan, âhiretini dünyaya değişen ve bu doğrultuda azgın yöneticiler ve tâğutlarla işbirliği yapan, onlara hizmet veren, dini ve bilimi âlet edip insanları zâlimlerin buyruğuna ve boyunduruğuna sokan kimliği simgeleyen bir addır Bel’am. Bel’am; Firavun’un ilkelerini Allah’ın dini adına muhâfaza eden bir mel’undur. Her düzenin bir sâdık bekçisi vardır. Tâğûtî düzenin sâdık bekçisi ise hiç şüphesiz Bel’am’dır. Câhiliyye düzeninde Bel’am sadece bir kişi değil; bir çetedir. Evet, Bel’amlar çetesi tâğûtî düzen tarafından örgütlenmiş bulunan bir haydutlar çetesidir. Bel'amlar çetesi, tâğûtî düzen içerisindeki kiralık din bezirgânlarıdır. Tabii ki bunları kiralayan tâğûtî düzenin kendisidir. Bu Bel'amlar çetesinin kökü Firavun düzenine dayanır. Bel'amlar çetesinin ilk reisi Bel'am bin Baura'dır.

 

 

 

 

 

Yorum Ekle

İlk Yorumlayan Siz Olun!

YAZARIN SON 5 YAZISI

Tüm Yazıları

SON HABERLER

Boğaziçi Eğitim Derneği

Boğaziği Eğitim Derneği Kurumsal Web sitesi.

Boğaziçi Eğitim Derneği

İstiklal Mah. Hamikoğlu Sok. No:16
44320 Battalgazi / Malatya

Dernek Yazılımı: Medya İnternet™ - Dernek Sitesi Kulga © Tüm Hakları Saklıdır.