“Adi, alçak, soysuz” anlamındaki Farsça cimrî kelimesinden Türkçeleştirilmiş olup genellikle “pintilik, hasislik” mânasında kullanılır. İslâm ahlâk literatüründe aynı kavramlar şuh ve buhl kelimeleriyle ifade edilir. Ancak dilciler bu iki terim arasındaki anlam farkı üzerinde durmuşlardır. Buna göre şuh, öncelikle kişiyi mal mülk edinme hırsına sevkeden, harcamalarda bulunmaktan ve yardım etmekten alıkoyan bencil bir duygu, buhl ise bu duygunun etkisiyle iyilik ve cömertlik yapmaktan kaçınmaktır (bk. Lisânü’l-ʿArab, “bḫl”, “şḥḥ” md.leri). Dil âlimleri ve müfessirlerin çoğunluğu, özel olarak mal varlığı konusundaki cimriliğe buhl ve genel olarak iyiliğin her türlüsünden kaçınacak derecede köklü ve yaygın bir huy halini almış bulunan cimriliğe de şuh demişlerdir.(DİA)
Cimrilik, sözlükte “para tutumluluğunda aşırılık, yiyip içmeden kesecek derecede biriktirme hırsı” (Hilmi Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1969), 57) olarak tanımlanmaktadır. Hökelekli cimriliği “tasarruf ve tutumlulukta aşırıya kaçma, sahip olduklarının çok azını harcama tutumu” olarak ifade etmektedir. (Hökelekli Hayati, Psikoloji, Din ve Eğitim Yönüyle İnsanî Değerler (İstanbul: Değerler Eğitimi Merkezi Yayınları, 2013), 256). Biriktirmede aşırıya kaçmayı ifade eden bu davranış, aynı zamanda başkalarının ihtiyaçlarının karşılanmasından vazgeçilmesini veya en azından bu ihtiyaçların ihmal edilmesini kapsamaktadır. Cimri, sahip olduğu şeylerin çok azını harcamakta ve başkalarıyla da çok az şey paylaşmaktadır. Başka bir deyişle almakta aşırılık vermekte ise eksiklik göstermektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de şuh üç âyette, bir âyette çoğul olarak eşihha, cimriler anlamında, üç yerde de buhl, ona yakın yerde de bundan türetilmiş fiiller geçmektedir. “Eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden yahut yüz çevirmesinden endişe ederse aralarında bir uzlaşmaya varmalarında onlara günah yoktur ve sulh daha hayırlıdır. Nefisler de cimriliğe (şuh) meyillidir. Eğer güzel davranır ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.“(Nisâ 4/128). Bu âyette nefislerin cimriliğe eğilimli yaratılmış olduğu belirtilmektedir. “…Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.”(Haşr 59/9). “O halde gücünüz yettiğince Allah’a saygısızlıktan sakının; dinleyin, itaat edin ve kendi iyiliğinize olmak üzere başkaları için harcayın. Kim nefsinin bencilliğinden korunursa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Tegābün 64/16). Bu iki âyette de cimrilikten korunanların kurtuluşa ereceği ifade edilmektedir. Her ne kadar yaratılıştan cimriliğe meyil olsa da, bundan korunmak ta mümkün olmaktadır.
Müfessirler şuh kelimesini, insanın kendisini alçaltacak derecede bencil ve servete düşkün olması şeklinde tarif etmişlerdir. “Bunlar cimrilik eden ve insanlara da cimriliği tavsiye eden, Allah’ın kendilerine lütfundan verdiğini gizleyen kimselerdir. Biz, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırladık.” ( Nisâ, 5/37). Kur’ân bencil duygulardan kurtulmayı ve cömert olmayı öğütlenmektedir. “Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimette cimrilik gösterenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilâkis bu onlar için kötüdür. Cimrilik ettikleri mal kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Ali İmran, 3/180). Buradaki cimriliğin “ilmi ve gerçeği gizlemek” anlamında mecaz olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi malî tasarruflardaki cimrilik anlamında değerlendirenler de vardır. Birincilere göre âyet, Hz. Peygamber’in özelliklerini ve peygamberliğini bildikleri halde bu bilgileri gizleyen Ehl-i kitap hakkında inmiştir. Daha güçlü görünen ikinci değerlendirmeye göre ise âyet, malını Allah yolunda cihad için harcamayanlar veya malının zekâtını vermede cimrilik gösterenler hakkında inmiştir. Bu âyette cimriliğin insanın kendi yararına bir davranış olmayıp aksine tam aleyhine bir sonuç doğuracağı belirtilmiştir.
Allah’ın insana lutfundan vermiş olduğu nimetleri, malı ve serveti yaratılış gayesine uygun bir şekilde harcamayıp cimrilik edenler ve onu sımsıkı tutanlar güzel ve yararlı bir şey yaptıklarını sanırlar. Oysa yaptıkları kendileri için kötülüğün ta kendisidir. Çünkü bu davranışları hem dünyada hem de âhirette onları küçük düşürecek, alçaltacaktır. Cimrilik kişiyi ailesi, eşi-dostu ve toplum karşısında küçük düşürücü kötü bir huydur. Nitekim Hz. Peygamber insanlar hakkında düşünülebilen en kötü ve alçaltıcı huyun, “cimrilik ve korkaklık” olduğunu söylemiştir (Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 22; Müsned, II, 302, 320). Çok zaman cimri kişinin kendisi dahi bu davranışından rahatsız olur. Çünkü toplum içerisinde muhtaç ve yoksul kimseler varken onun Allah’ın lutfettiği nimetlerden kimseyi yararlandırmaması, vicdanını rahatsız eder; Allah’ın, kulları için yaratmış olduğu nimetleri onlardan esirgemek, malın zekâtını ve sadakasını vermemek, yoksula yardım etmemek bir yandan ahlâkî ve psikolojik bakımdan mal sahibine zarar verirken bir yandan da sosyal patlamalara sebep olabilir, ayrıca âhirette de sahibinin azap çekmesine neden olur. (Ali İmran, 3/180).
Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Zulüm yapmaktan sakının. Çünkü zulüm kıyamet gününde zâlime zifirî karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakının. Zira cimrilik sizden önce yaşayan insanları, birbirini boğazlamaya ve dokunulmaz haklarını çiğnemeye götürmek suretiyle perişan etmiştir.” (Müslim, Birr 56). Rasûlullah Efendimiz’in sakınmamızı istediği ilk kötü huy zulümdür. İkinci kötü huy ise cimriliktir. Peygamber Efendimiz de cimriliğin insanoğlunu nasıl azdırdığına işaret etmekte, bir zamanlar yeryüzünde yaşayanların cimrilik yüzünden birbirine düştüklerini, yok yere kan döküp namusları çiğnemekte sakınca görmediklerini ve bu yüzden yok olup gittiklerini haber vermektedir. Cimrilerin helâk edilmesi sözüyle, onların ayrıca âhirette ağır cezalara uğratılacağı anlatılmak istenmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ’nın esirgemeden kendilerine verdiği serveti muhtaçlara harcamayıp cimrilik edenlerin çok kötü bir davranışta bulunduğu, bunun kendilerine hayır değil şer getireceği, üstelik Allah yolunda harcamadıkları o malın, kıyamet gününde boyunlarına dolanacağı bildirilmektedir. (Âl-i İmrân sûresi, 180). Kendileri cimrilik ettiği gibi bu kötü huyu başkalarına da tavsiye eden kimseler, Cenâb-ı Hakk’ın sevmediği kişiler olarak tanıtılmaktadırlar. (Nisâ sûresi, 37)
Resûl-i Ekrem Efendimiz bir kimsenin hem mü’min hem cimri olamayacağını (Nesâî, Cihâd 8), cimrinin cennete giremeyeceğini (Tirmizî, Birr 41) belirtmiştir. Cimri diye bilinmekten çok korktuğu için de kendisinin cimri olmadığını ashâbına hatırlatmıştır. Onun sık sık yaptığı şu dua, cimriliğin ne kötü bir huy olduğunu, onun hangi fenalıklar seviyesinde bulunduğunu ve cimrilikten Allah’a sığınılması gerektiğini göstermektedir: “Rabbim! Cimrilikten, tembellikten, çok yaşlanıp bunamaktan, kabir azâbından, deccâlin oyununa gelmekten, hayatın ve ölümün getireceği huzursuzluktan sana sığınırım.” (Buhârî, Tefsîru sûre (16), 1). Bir başka hadisi şerifte; “Cömert kişi, Allah’a yakın, Cennet’e yakın, insanlara yakın ve Cehennem ateşinden uzaktır. Cimri kişi, Allah’tan uzak, Cennet’ten uzak ve Cehennem ateşine yakındır. Cömert câhil, ibâdet eden cimriden Allah’a daha sevimlidir” (Tirmizî, Birr 40). Cimrilik cehaletten bile daha kötü bir huydur. Halbuki cehalet İslâm’da reddedilen, sevilmeyen ve ortadan kaldırılması gereken bir özelliktir. Cimri elindeki malın, sermayenin sürekli kaybolacağı endişesiyle normal düşünemez ve normal hareket edemez. Surekli endişeli bir hayat sürer. Bilge bir kişiden şöylebir tespit dinlemiştim: “Ayyaş içki içtiğinde sarhoş olur ancak cimriler sürekli sarhoştur“.
Kötü huylar kibirden bencilliğe, tembellikten iki yüzlülüğe, geçimsizlikten yalancılığa uzar gider. “İnsanda bulunan huyların en kötüsü, aşırı cimrilik ve korkaklıktır.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 21). Peygamber Efendimiz bu hadisinde bunların en kötüsü olarak cimriliğe ve korkaklığa işaret ediyor. Cimrilik, elindeki imkânı ve değeri, ihtiyacı olan diğerleriyle paylaşmamaktır. Saklamak, biriktirmek, avucunu sımsıkı kapatarak harcamamaktır. Bazen parasını kıskanır cimri insan. Muhtaca, yetime, garibana hatta aile fertlerine ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere karşı dahi cimrilik yapar. Bazen tecrübesini esirger, yol göstermez, fikir vermez, bilgisinin cimriliğini yapar. Bazen sevmez, sevdiğini söylemez, ilgilenmez, değer vermez, duygularını cimrice kendine saklar. Sonuçta cimri, zengin olduğu halde fakir, varlıklı olduğu halde yoksul, hırslı ve zavallı bir insandır. “Kesenin ağzını sıkma! Allah da sana sıkarak verir! İnfak et, sayıp durma; Allah da sana karşı nimetini sayıp esirger. Paranı çömlekte saklama, Allah da senden saklar.” (Müslim, Zekât 88; Buhârî, Zekât 21; Ebû Dâvud, Zekât 46; Tirmizî, Birr 40; Nesâî, Zekât 62)
Allah (cc) insanlara nimetleri ve malları verir fakat bunu ihtiyacı olanlara vermesini de emreder. Cimrilik, hayır yapmaktan kaçınmak, para biriktirmek için kazancını harcamayan anlamlarına gelir. Tutumlu olmak ile karıştırılsa da cimrilik farklı, düşünerek harcama yapmak farklıdır. Cimri insanlar genellikle kendi ihtiyaçlarını, çocuklarının ve eşlerinin gereksinimlerini karşılamazlar ve ihtiyaçları yerine getirmezler. Bu kişiler maddi olarak güçleri olmasına rağmen kendilerini güvensiz hissederler ve paralarının bitmesinden korkarlar. Paralarını harcamadan kendilerini güvende hissettikleri için harcamalardan kaçınırlar ve cimrilik yaparlar. Mallarını ve parasını paylaşmaktan korkmak cimriliktir. “İki huy müslümanda toplanmaz. Bunlar, cimrilik ve kötü ahlâktır.” (Tirmizî, “Fezâilü’l-Cihad”, 8; Neseî, “Cihad”, 8). Bir başka hadisi şerif de şöyledir: “…İman ile cimrilik bir kulun kalbinde ebediyyen birleşmez.” (Suyûtî, “Feyzu’l-Kadir”, V, 465)
Cimri, parasını gelecek için biriktirmez, şimdi veya sonra harcamak için saklamaz, sadece elinde tutmak ister, sürekli biriktirir. Servetine sıkıca sarılır ve onu olası tüm saldırılara karşı korur. Çünkü cimri, onun kendisine ait olduğu bilinciyle kendisini güvende hissetmek ister. Cimri sadece elde etmeye odaklıdır ve bu şekilde doyuma ulaşmaktadır. Onun için bu nesnelerden yararlanmak gerekli değildir, önemli olan sadece parayı elde etmektir. Cimri, parayı fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasından daha çok önemsemekte ve diğer insanlardan saklamaya çalıştığı parasıyla, banka hesap defterleriyle, döviz ve değerli maden ve diğer zenginlik sembolleriyle fiilî temastan büyük bir zevk almaktadır. Cimri bir davranışın en önemli göstergelerinden biri, paranın herhangi bir pragmatik, faydalı bir amaç olmaksızın sürekli biriktirilmesidir. Para veya maddi varlıklar, cimriler için işlevsel bir araç olarak görülmez. Paraya olağanüstü bir değer verilir, hayatın temel ve vazgeçilmez bir unsuru olarak görülür. (Sosyo-Psikolojik ve Dinî Yönleriyle Cimrilik Üzerine Bir Değerlendirme, Esra İRK)
Cimrilikte para bir otorite olarak kabul edildiği, başat bir değer haline getirildiği ve paraya kuşatıcı bir rol yüklendiği için para sürekli biriktirilir ve istiflenir. Burada paranın sağladığı en önemli rol emniyet, güç ve kontrol hissidir. Mal varlığı veya para, güvenli bir bölge ve ayrıcalıklı bir alan olarak görülür. Ancak bu bakış açısı, bireyin aktif bir şekilde katkı ve üretim sağlayabileceği bir hayata imkân tanımamaktadır. Bununla birlikte cimrilik, bir tedbir alma hali olarak da yansıtılmaktadır. Çünkü cimri, harcamaktan kaçınmak için bilinçli veya bilinçsiz her türlü tedbire başvurmakta, cimriliğini çeşitli gerekçelerle rasyonelleştirmeye ve normalleştirmeye çalışmaktadır. Cimriliğini çoğu kez tutumluluk olarak da ifade etmektedir. Ancak tutumluluk, cimrilik ile ilişkilendirilse de bu iki davranış amaçları ve sonuçları açısından birbirinden farklılık arzetmektedir. Tutumluluk, kişinin kaynaklarını en iyi ve en verimli şekilde kullanması, akıllıca ve tasarruflu bir şekilde harcaması anlamına gelmektedir. Tutumlu kimse, şimdinin ve geleceğin ihtiyaçlarıyla ilgilenir ve maddi varlıklarını en iyi şekilde değerlendirmek ister. O yüzden yarın elde edilecek bir avantajın ve daha önemli bir seyi elde etmek, keyfini çıkarmak için bugünkü bir faydadan vazgeçebilir. Gelecek günlere dair belirli niyet ve hedeflerinin olması onu parasını dikkatli kullanmaya yöneltir. Halbuki tutumlu kimsenin aksine cimri, parasını belirli bir amaca yönelik bir araç olarak görmez, daha çok paranın biriktirilmesine değer verir. Parasının veya diğer varlıklarının sadece bir koruyucusu haline gelir.
Buradan şu sonuç çıkmaktadır ki, herhangi bir şeye gerektiğinden fazla değer vermek doğru değildir. Değer verilen o şey hedef ve amaç haline gelmekte ve asli yerinin dışında kullanılır hâle dönüşmektedir. O şeye kutsallık ve yücelik atfedilmektedir. Bu nedenle artık o şey olması gereken yerin dışında kullanılmaktadır ki, bu da zulümdür. Vasat ümmet (orta yolu takip eden, dengeli) olmanın önemi ve değeri burada da kendini açıkça hissettirmektedir.