Hüseyin KUBAT

Hüseyin KUBAT

HÂMÂN

13 Ocak 2025 11:09 Boğaziçi Eğitim Derneği 292

HÂMÂN

"Kārûn, Firavun ve Hâmân’ın âkıbeti de aynı oldu. Gerçekte Mûsâ onlara açık seçik deliller getirmişti; ama onlar yeryüzünde ululuk tasladılar. Oysa kaçıp kurtulmaya güçleri de yoktu." (Ankebût, 29/39). "Firavun, “Ey Hâmân!” dedi, “Bana yüksek bir kule inşa et; belki bazı yollara, göklerin yollarına ulaşırım da bu sayede Mûsâ’nın ilâhını görebilirim! Doğrusu onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum.” İşte böylece, yaptığı çirkin iş Firavun’a güzel göründü ve doğru yolu bulması engellendi. Firavun’un tuzağı hüsrandan başka bir sonuç doğurmadı." (Mümin, 40/36-37). "Nitekim Firavun ailesi onu bulup aldı. Ama sonunda o kendileri için bir düşman ve tasa sebebi olacaktı. Şüphesiz Firavun, Hâmân ve askerleri yanlış yoldalardı." (Kasas, 28/8). Kur’ân-ı Kerîm’de Hâmân altı âyette Firavun’la birlikte zikredilmektedir. Allah Hz. Mûsâ’yı ayet ve mucizelerle Firavun, Hâmân ve Kārûn’a göndermiş, fakat onlar Mûsâ’yı “çok yalancı bir sihirbaz” diye suçlayarak tebliğini reddetmişlerdir. Firavun ilâhlık iddiasında bulunmuş, Hz. Mûsâ’nın kendisini yüce Allah’ı kabule davet etmesi üzerine kavminin ileri gelenlerine,  "Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum" diyecek kadar azgınlaşmıştır.

Firavun, “Ey seçkinler! Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için tuğla fırınını yak, bana bir kule yap. Belki oradan Mûsâ’nın tanrısını görürüm; ama kesinlikle onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum” dedi.(Kasas, 28/38). Firavun Hâmân’dan Mûsâ’nın ilahına ulaşıp O’nu bulmak için kendisine bir kule yapmasını istemiştir. Sonunda Firavun ve Hâmân günahları sebebiyle cezalandırılmıştır. (Ankebût 29/39). Kur’an’da adı geçen Hâmân, Hz. Mûsâ’nın muhatap olup mücadele ettiği Firavun’un veziri veya onun sarayındaki önemli şahsiyetlerden biri ya da Amon kültünün başrahibi olmalıdır.

Kur’an’da adı geçen Hâmân’ın kimliği ve göreviyle ilgili olarak çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Mûsâ’nın Firavun ve Kārûn’la birlikte Hâmân’a da gönderildiğini ifade ettiğine göre Hâmân önemli bir şahsiyettir. Diğer taraftan Firavun’un ondan bir kule yapmasını istemesi, Hâmân’ın Mısır yönetiminde Firavun’dan sonra gelen ona çok yakın bir kişi olduğunu gösterir. Bundan hareketle Hâmân’ın başvezir olduğu ileri sürülmüşse de Kur’an’da (Mü’min 40/24) onun vezirliğinden söz edilmemektedir. Kur’ân-ı Kerîm’in bahsettiği “firavun” bir şahıs ismi olmayıp kralın ikâmetgâhının adı ve kralın unvanı olduğu gibi (bk. Firavun), “hâmân”ın da bir şahıs ismi olmaktan çok Amon kültü rahiplerine verilen bir unvan olması muhtemeldir. Amon XI-XII. sülâleler döneminde millî ilâh, XVIII-XX. sülâleler döneminde ise Mısır’ın en önemli ilâhı olmuştur. Bu ilâhın adı Aman, Amen, Amon, Ammon, Amun, Haman, Hammon gibi değişik şekillerde söylenmekte, onu temsil ettiği kabul edilen başrahip de tanrının müşahhaslaştırılmış şekli olarak düşünüldüğünden aynı adla anılıyordu. (DİA).

 

Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan Hâmân bir şahıs adı veya Amon rahiplerinin kullandığı bir unvandır ve inşaat işlerinden sorumlu en üst düzeydeki yetkiliyi ifade eder. Mısır tarihinde de bu görevin Amon başrahibine ait olduğu belirtilmektedir. Firavun’un bundan kule yapmasını istemesi ile, Amon başrahibinin mâbedle ilgili inşaat faaliyetlerinin sorumlusu olması arasında bir bağ kurulabilir. Dikkat edilirse bazı kişi ve kurumlar iktidarla mücadele etmeyip, onu doğru yola çağırmadığı, uyarıp akil vermediği, onun istediği şekilde hareket ettiği, aralarında çıkar çatışması olmadığı takdirde yaşamaya devam etmekte, hatta bazen iktidarın yaşamasına payandalık yapmaktadırlar. Bu görevlerini yerine getirdikleri müddetçe iktidar tarafından desteklenmektedirler. Burada önemli olan iktidardaki güçle çatışmaması, onunla beraber hareket etmesidir. Her iktidarın bu tür destekçileri hep olmuştur. Özellikle zorba yönetimler iktidarlarının devamı için hem dini temsil eden kişi ve kurumlar ile hem para, mal sahibi kişi ve kurumları, hem de kendi sözcülüğünü ve danışmanlığını yapan kisi ve kurumları hep korumuş ve onları sürekli desteklemiştir.

Kur'an âyetlerine bakıldığında ilk göze çarpan nokta, Hâmân'ın Firavun ve Karun ile birlikte anılmış olmasıdır. Bu, onların birlikte hareket eden ve dolayısıyla da aynı yer ve zamanda yaşamış kimseler olduklarını gösterir. Firavun'ın Hâmân'a doğrudan doğruya emir vermesi Hâmân'ın Firavun'ın buyruğu altında bulunan bir kimse olduğunu göstermektedir. Ayrıca kral tarafından ona doğrudan doğruya emir verilmiş olması, geniş yetkilerle donatılmış olduğuna da delalet eder. Aynı zamanda âyette geçen "Firavun'a, Hâmân'a ve onların askerlerine" ifadesi ise, Hâmân'ın güçlü ve üst düzeyde bir kimse olduğunun alametidir. Bu yüzden, Hâmân'ın Firavun'ın vezirlerinden biri olduğu kanaatine varılmış ve Hâmân ve Karun, Firavun'un vezirleri olarak anılmışlardır. Şu var ki, Karun'la ilgili âyetlerde bu şahsın İsrailoğullarından olduğunun açıkça ifade edilmiş olması ve haber verilen olaylar, onun devlet görevlisi bir "vezir" olmaktan çok, Firavun'un İsrailoğulları içindeki işbirlikçisi olduğunun bir delilidir. Halkını Firavun'ın boyunduruğu altında tutan bir işbirlikçi. Hâmân için ise, gerek "asker sahibi" oluşu, gerekse doğrudan ve açıkça buyruk alışı gözönünde tutulunca, "vezir" veya benzeri üst düzey yöneticisi yahut kumandan olması muhtemeldir.

Firavun'ın İsrailoğullarından doğan erkek çocukları öldürtme karar ve buyruğunda Hâman'ın da payının bulunduğu düşünülebilir. Böyle bir kararda pay sahibi olduğu içindir ki, "korktuğuna uğratılması" söz konusu edilmiş olsa gerekir. Ayrıca, Firavun'un "inkâr" için kanıt aramak üzere kule yaptırma girişiminde özellikle Hâman'a güvenmiş olması da onun küfür ve inkârının devam ettiğini, bu doğrultuda Firavun'la tam bir görüş birliği içinde bulunduğunu gösterir. Hâmân kutsal olanla ilişkileri elinde tuttuğunu söyleyip bundan çıkar elde eden Başrahip, Amon un temsilcisi. Zalim beyni ve bilgiyi de temsil etmektedir. Şüphesiz Firavun, Hâmân ve Kârûn, hakka, adalete, insan olma onuruna karşı nefsi temsil etmişlerdir. Onlar, tek hedefi ‘tüm arzuları tatmin edilmiş bir ben’ olan düzeni tesis etme çabasının, bütün ilâhî dinlerin ortak ve evrensel değerlerine boyun eğmeyi kendilerine yakıştıramayan bakış açısının en meşhur sembolleridir. Dünyada sahip olunan bütün değerlerin, maddî manevî tüm zenginliklerin aslında bir başkasından geldiğini, eninde sonunda yine Allah’a döneceğini; bunların aslında imtihan için verildiğini, bu sebeple hak ve iyilik yolunda kullanılması gerektiğini asla kabul edemeyen düşünce tarzının örnekleridir. Bu nedenle bütün çabalarını ilâhî daveti önlemek için sarf etmişlerdir.

Haman, Kuran’da bildirildiği üzere, Firavun’un yanında olan ve onun mantığı ile hareket ederek emirleri yerine getiren biridir. O da Firavun gibi enaniyetli ve azgın olduğundan onunla aynı safta yer almış ve Firavun’un destekçisi olmuştur. Hz. Musa(a.s) peygamberlik görevi ile kavmine geldiğinde Haman da Firavun ile birlikte onu yalanlamıştır. Bu durum ayetlerde şöyle haber verilir: “Andolsun, Biz Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; Firavun’a, Haman’a ve Karun’a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür” dediler. Böylece, o, Katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: “Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın.” Ancak kâfirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir”. (Mümin Suresi, 23-25).

Firavun Allah’a karşı azgın ve çirkin bir tavır sergilerken, Haman da her zaman onun yanında yer almış ve ona destek olmuştur. Hatta Firavun’un en çarpık mantık örgülerini o da paylaşmış ve kendisinden istediği herşeyi yerine getirmiştir. Ayetlerde Firavun’un  Allah’ı görmek için Haman’dan kendisini göğe yükseltecek bir kule yapmasını istediğinden bahsedilmektedir: "Firavun dedi ki: “Ey önde gelenler sizin için benden başka bir ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman çamurun üstünde bir ateş yak da bana yüksekçe bir kule inşa et belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan sanıyorum.” (Kasas Suresi, 38). Buradan eski Mısır da tanrı inancının var olduğunu ancak tanrılarının, ilahlarinin görülebilen varlıklar olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Hz. Mûsâ İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtarıp kizildenizden geçirdikten sonra Rabbiyle görüşmek üzere Tur dağına çıktığında, Sâmirî nin öncülüğünde İsrailoğullarının ziynet esyalarından bir buzağı heykeli yapıp tapınmaya başlamaları da putperest olduklarını, aynı zamanda ineğin kutsal olduğunu göstermektedir.

Şu bir gerçektir ki; dünya kurulduğundan bu yana, Hak batılla, küfür imanla, insan şeytanla mücadele halinde olmuştur. Bu kıyamete kadar da devam edecektir. Hakkın öncüleri Nebi ve Rasuller, onları takip eden mümin müslüman insanlar olmuş, Küfrün öncüleri de nefis ve şeytanın esaretine düşmüş, İblisi rehber ve kılavuz edinmiştir. Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Cehiller, Karun ve Hâmân'ın izini takip edenler olduğu gibi, Nebilerin, Peygamberlerin izini takip edenler de olmuştur. İslam Tevhit dinidir. İlk ve son kurtuluş dinidir. İman eden ve imanının gereği gibi yaşayanlar kurtulur. Zulmün yandaşı olanlar, zulmedenler ise eninde sonunda kaybedeceklerdir. Hâmân'ında bürokraside etkin olduğunu, kralın danışmanı veya veziri oldugunu  söyleyemiştik. O bu gücünü hep zâlim iktidar için kullanmıştır. Firavun önemli konuları ona havale etmektedir. Firavun Hâmân'ı önemsemektedir. Her zaman ve her devirde zâlim iktidarlara danışmanlık, vezirlik veya bürokrat olarak hizmet veren kişi ve kurumlar olagelmiştir. Firavun’un iktidarını devam ettirebilmesi için Hâmân,  Karun ve Bel’am lara her zaman ihtiyacı olacaktır. Onların da varlıklarını devam ettirmek için Firavun' lara ihtiyacı vardır. Bu karşılıklı bir çıkar ve menfaat ilişkisidir.

Zulmün en önemli sac ayakları Firavun (Kral), Hâmân (Vezir, bürokratlar), Karun (Kapitalist, Mal ve sermaye sahipleri) ve Bel’am (Dini otorite, Din temsilcisi) dır. Firavun kralı, iktidarı temsil eder. Hâmân bürokrasiyi,  kralı ve devleti tanıtma ve danışmanlık hizmetini,  Karun parayı, sermayenin temsilcisi, Bel’am ise iktidarın halk tarafından kabullenilmesini, zulüm yönetimini meşrulaştırmayı temsil eder.Bunlardan biri görevini ihmal eder, yapmazsa iktidarlarının devam etmesi pek mümkün olmamaktadır. Ancak karşısına bir Mûsâ çıkar ve bunlardan biri veya ikisini devre dışı bırakırsa sonu gelip yıkılır. Zulmün devam etmemesi için Mûsâ' ların ve taraftarlarının üzerine düşeni yapması gereklidir. İnsanları zulme karşı bilinçlendirmesi ve karşı koymasını öğretmelidir. Aksi takdirde insanlar bu zalimlere itaat ettikleri müddetçe bunların iktidarı devam edecektir. Mûsâ ve taraftarları özellikle bu sac ayaklarını hedef almalı,  bunları bertaraf edip zulme son vermeye çalışmalıdırlar. Bu dörtlü sac ayakları yok edilmeden iktidarlarının yıkılması çok zordur.

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Ekle

İlk Yorumlayan Siz Olun!

YAZARIN SON 5 YAZISI

Tüm Yazıları

SON HABERLER

Boğaziçi Eğitim Derneği

Boğaziği Eğitim Derneği Kurumsal Web sitesi.

Boğaziçi Eğitim Derneği

İstiklal Mah. Hamikoğlu Sok. No:16
44320 Battalgazi / Malatya

Dernek Yazılımı: Medya İnternet™ - Dernek Sitesi Kulga © Tüm Hakları Saklıdır.