Hüseyin KUBAT

Hüseyin KUBAT

KİBİR, BÜYÜKLENME

25 Ekim 2024 15:07 Boğaziçi Eğitim Derneği 72

KİBİR, BÜYÜKLENME

Kibir; kişinin kendini beğenmesi, karşılığı bulunmadığı halde kendisini başkalarından üstün, büyük görmesidir. Büyüklük, ululuk, azamet, büyüklük satma manaları da verilmiş olan kibir; başkanlarına aşağılayıcı davranışlarda bulunmak, Allah’a ihtiyaç hissetmediğinden müstağni davranmak, isyan etmek, anlamlarında kullanılmaktadır. Terim anlamı olarak kibir; Allah’a ihtiyaç hissetmeksizin kendini büyük, başkalarını küçük görme, yok sayma halidir. Kibir, istiğna kelimesi ile yakın anlamlıdır; istiğna, insanın kendisini zengin ve yeterli görmesini, gücüne güvenmesini ve onu kendinden bilmesini ifade etmektedir. Aynı kökten gelen tekebbür ve istikbâr kibre yakın anlamlara gelmekle birlikte kibri büyüklük duygusu, tekebbürü ise bu duygunun eyleme dönüşmesi şeklinde yorumlayanlar da vardır.

Tekebbürün en ileri derecesinin gerçeği kabule yanaşmayarak Allah’a karşı büyüklenmek ve O’na boyun eğip kulluk etmeyi kendine yedirememek olduğu ifade edilir. İstikbârın iyi ve kötü olanı vardır. İyi olanı insanın büyük ve değerli bir kişi olmayı istemesi, bunun için gerektiği şekilde davranması, gerekli niteliklerle donanması; kötü olanı ise kişinin sahip olmadığı meziyetlerle övünerek kendini olduğundan farklı göstermeye çalışmasıdır. (Mustafa Çağırıcı, Kibir md.). "Ellerinde hiçbir kesin delil olmadan Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlara gelince, onların içlerindeki, hedefine asla ulaştıramayacakları bir büyüklenme duygusundan başka bir şey değildir. Öyleyse sen Allah’a sığın; kuşkusuz her şeyi işiten, gören yalnız O’dur." (Mümin, 40/56). Zemahşerî, âyetteki kibir kavramını, “önder ve lider olma isteği, herkesten üstün olma arzusu” şeklinde tanımladıktan sonra özetle şu açıklamayı yapar: Peygamber’in inkârcı düşmanları, onun kendilerinden daha çok itibar kazanıp ileride kendilerini yönetimi altına almasından kaygı duydukları için ona düşmanlık duyguları besliyor; ortaya koyduğu kanıtları reddediyorlardı. Çünkü peygamberlik bütün liderliklerden üstündü. ( Kur’an Yolu).

Kibir kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de bir âyette (Mümin, 40/56) geçmektedir. Sekiz yerde tekebbür kelimesi değişik isim ve fiil kalıplarında  (A‘râf 7/13, 146; Nahl 16/29; Mü’min 40/27), kırk dokuz yerde de istikbâr kavramları yer almıştır. Ayrıca izzet, muhtâl, fahûr, fehhâr ve tefâhür, cebbâr, âlî ve ulüv, tâgī ve tuğyan gibi kavramlar da kibir ve ucbün farklı tezahürleri olarak kullanılmıştır. "Allah buyurdu: “Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblîs), “Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi. Allah, “Öyle ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!” buyurdu." ( A‘râf 7/12-13). İblîs, kendisinin ateşten, Âdem’in ise topraktan yaratıldığı, şu halde kendisinin ondan daha değerli olduğu şeklinde bir istidlâlde, çıkarımda bulunmuşsa da, gerçekte birçok bakımdan isabetsiz olan (bk. Elmalılı, III, 2130-2134) bu gerekçe haklı görülmemiş ve İblîs bulunduğu makamdan kovulmuştur. Burada İblîs’in kibre kapıldığına ve bunun cezası olarak aşağılıklardan biri haline getirildiğine bilhassa dikkat çekilmektedir. "Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden mahrum edeceğim. Onlar, bütün mûcizeleri görseler de iman etmezler; doğruluk yolunu görseler onu izlemezler. Fakat eğrilik yolunu görürlerse hemen ona saparlar.” Bu durum, onların âyetlerimizi yalan saymalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir."( A‘râf 7/146). Bir toplumda inkâr, fenalık, kibir ve gafletin hâkim olması sebebiyle yüce Allah, değişmez yasaları uyarınca, onları âyetlerinin doğruluğunu kavrayıp benimsemekten de mahrum bırakmıştır. İnsan, iyi niyetli olur, hayır ve hakikat sevgisi taşır, bu yolda çaba harcarsa Allah da ona hayır ve hakikatin yollarını açar (Ankebût 29/69); kötü niyetli olur, kibir ve gurura kapılarak yanlış inançlarını inatla sürdürme gafletini gösterirse Allah da onu “âyetler”inden uzaklaştırır, iman edip halini düzeltmekten mahrum bırakır. Kur’an’ın birçok yerinde olduğu gibi burada da kibir ve inadı yüzünden “doğru yol”u seçmekten imtina edip “azgınlık yolu”nda ısrar eden kişi ve toplumların hidayetten yoksun bırakılmalarının ilâhî bir kanun olduğu vurgulanmıştır. “İçinde ebedî olarak kalacağınız cehennemin kapılarından girin!” Ululuk taslayanların yeri ne kötü! (Nahl, 16/29). "Mûsâ ise, “Hesap gününe inanmayan her kibirli kişinin şerrinden, benim ve sizin rabbiniz olan Allah’a sığındım!” dedi. ( Mümin,  40/27). "Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendileri hakkında kibire kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir." (Furkan, 25/ 21). Kur’an’da kibir ve istikbâr hep olumsuz anlamda geçmektedir ve kibirin insanları gerçekleri görmekten uzaklaştırdığını, hak ve hakikate karşı kör ve sağır yaptığını ve nihayetinde cehennemliklerden olduklarını belirtmektedir.

Kibir ve ilgili kavramlar hadislerde de geçmektedir. İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!" buyurmuştu. Bir adam: "Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını sever!" dedi. Peygamber Efendimiz de: "Allah Teala hazretleri güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkın ibtali, insanların tahkiridir" buyurdular."(Müslim, “Îmân”, 147; Ebû Dâvûd, “Libâs”, 26). İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah, Kıyamet günü, büyüklenerek elbisesini sürüyenin yüzüne bakmayacaktır." Bir diğer rivayette: "Elbisesini çalımla sürüyene bakmayacaktır" denmiştir. (Buhari, Libas 1, 2, 5; Müslim, Libas 42). Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kişi kendisini (halktan büyük görüp) uzak tuta tuta cebbarlar arasına kaydedilir de onların başına gelen musibete duçar olur." (Tirmizi, Birr 61). Yakışıklı bir adam Resulullah (sav)'a gelerek: "Ben güzelliği seviyorum. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Kimsenin beni, ayakkabı bağı bile olsa bu hususta geçmesinden hoşlanmıyorum. Ey Allah'ın Resulü! Bu (haram olan) kibre girer mi?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Hayır! buyurdular. Ancak kibr, hakkı ibtal, halkı tahkirdir! " (Ebu Davud, Libas 29). Güzel giyinmek hatta güzel ve temiz giyinmekte yarışmak kibir değildir. Kibir kendini üstün görme, başkalarını küçük görme dolayısıyla gerçeği, hakkı, hakikati görmeme, ret ekmektir. Zaafı, kusuru olan bir kişiye kibirlenmek yakışmaz. Kibir mükemmel olan, hiç bir eksiği ve kusuru olmayana yakışır ki O’da Allah'tır.

Kibir gerçekte bir özgüven eksikliğidir. Kendine güvenen kimse kendini büyük görmez, kibirlenmez. Özgüven ile özbeğeni kavramlarını birbirine karıştırmamak lazım. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özgüven bir kişinin kendiyle barışık olmasıdır. Özgüven kişinin sağlığı açısından tavsiye edilmektedir ama öz beğeni (kibir, narsistlik) kişinin kendisinde olmayan şeyleri varmış gibi görmesidir. Kişi kendinde olan şeyleri görürse zaten büyüklük duygusu yaşamaz. Kendini gerçekçi bir şekilde analiz eden bir insanda kibir olmaz. Her insan biriciktir, hiçbir insanı küçük görmemek gerekir. Narsistik kişiler kendilerini üstün, diğerlerini küçük görür. Bu durumu kişilik haline getirmişlerdir” demektedir. Kibir duygusunun kendini büyük, diğerlerini küçük görmek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kibrin bir ucunda da şu vardır; başkalarını küçük görmezsin ama kendini büyük görürsün. Bu tarz kişiler mütevazı gibi gözükür. Fakat yakın ilişkilerde anlaşılır ki kişi kendini kutsallaştırmıştır. Bu tarz büyüklük kendine tapmaktır. Sahip olduğu birçok nimeti kendinden bilmektir. Bu durum yaratılış kanunlarına da varoluş felsefesine de aykırıdır” demektedir.

Narsisizm duygusu en çok olan varlık çocuktur. Çocuklar dünyayı kendi etraflarında dönüyor sanırlar. Büyüdükçe sevgi yatırımlarını diğer kişilere, anne babalarına, hayata, yaşam felsefesine, varoluşa, yaratıcıya vs. yaparlar. Böyle durumlarda sevgi kaynağını doğru yönetmiş olur. Doğru eğitimin katkısı vardır. Kibirli kişilerin arkasında müthiş bir korku vardır aslında. Sıradan olma korkusu vardır. Kibirli, narsist kişilikler çok kontrolcu olur. Her şeyi kontrol etmeye çalışırlar. İnsanların herşeyine müdahale eder, hatta etrafındaki insanların gördüğü rüyalarına bile. Bu tür insanlar eşinin her şeyini kontrol etmek ister. Onun her işine, oturup kalkmasını bile kendisi belirlemek ister. Bunlar eşini uzvu gibi görmektedirler. Bu tür insanlar hastadır ve tedavi görmeleri gerekmektedir diyor Nevzat Tarhan.

Her duygunun belirli ölçüler çerçevesinde yaşanması insanın psikolojik gelişimi için önemlidir. Gurur, hırs ve kendini beğenme gibi duyguları da belirli ölçüler çerçevesinde yaşamak doğal ve önemli bir gereksinimdir. Fakat bu duygular belirli ölçüleri aştığı zaman hem kişinin kendisine, hem de çevresine zarar verebilen anormal davranışlara neden olur. Hubris sendromundan (Hubris terimi Yunan mitolojisinde kelime anlamı olarak “kibir veya aşırı gurur ” anlamına gelmektedir) muzdarip kişilerin kişilik özelliklerine bakıldığında empati kurmaktan yoksun, kendisi dışında kimseyi düşünmeyen, küçümseyici, kaygı düzeyi yüksek ve hayata karşı doyumsuzluk içerisindedirler. Hubris terimi tıbbi bir hastalık olarak tanımlanırken abartılı gurur ve başkalarını küçümseme duygusu olarak ifade edilmektedir. Özellikle yöneticilerde ve liderlerde yaygın görülen bu sendrom, gücün belirli bir oranı aşması ve aşırı kibire kapılması sonucu görülen tıbbi bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Bir kişinin lider ya da yönetici pozisyonuna ulaştıktan sonra yaşadığı kişilik değişimidir. Gerçeklikle aradaki bağın kopmasıyla beraber, sahip olunan gücün ortaya çıkardığı dengesizlikleri içeren davranışlar görülmektedir. Bu sendromun temelinde narsistik, antisosyal ve histrionik kişilik bozuklukları bulunur.

Kibir sendromuna liderlerin daha yatkın olduğu, bu nedenle liderlikte sınır olması gerektiği belirtilmektedir. Karizma, risk alma becerisi, aşırı özgüven, geniş vizyona sahip olma gibi özelliklerin politikacıları lider haline getirdiğini ama aynı karakter yapısının bileşeni olan ölçüsüz özgüven, sonuçları gözetmeyen dürtüsel kararlar, öneri ve eleştiriye kulak asmama, pervasızlık gibi özelliklerin politik liderlerde kibir sendromu olarak adlandırdıkları bir karakter bozulmasına yol açabildiği söylenmektedir. Kibir sendromuna sahip olan kişi bir politik lider olduğunda neden olabileceği ya da olduğu zarar çok daha büyük ve kalıcı olabilmektedir.

Kibir sendromu için tanı ölçütleri şu şekilde sıralanabilir. 1. Dünyayı öncelikli olarak güç gösterisi ve zafer arayışının arenası gibi görmeye yatkınlık. 2. Kendi imgesini zenginleştirmek için kendisini hep iyi gösterecek durumlarda bulunmaya eğilim. 3. İmaj ve görünümle ilgili orantısız kaygı. 4. Gündelik etkinliklerinden mesihvari bir tarzda bahsetmek ve yüceltilmeye yatkınlık. 5. Kendisiyle ulusu ya da kurumu özdeşleştirmek, kendi bakışı ve çıkarlarıyla ulusun/ kurumunkini özdeşleştirmek. 6. Kendisinden üçüncü tekil şahıs zamiriyle ya da “biz” diye söz etmek. 7. Kendi yargılarına aşırı güven ve başkalarının öneri ve eleştirilerini küçümseme. 8. Kendisinin her şeyi kişisel olarak başarabileceğine dair kadiri mutlaklık hissi ve abartılmış kendine inanç. 9. Kendisinin çevresindeki fanilere ya da halka değil tarih ve Tanrıya hesap vereceği inancı. 10. Allah ve tarih karşısında haklı bulunacağına dair sarsılmaz inanç. 11. Sıklıkla artan bir yalnızlaşmanın eşlik ettiği gerçeklik duygusunun kaybı. 12. Huzursuz acelecilik, pervasızlık ve dürtüsellik. 13. Ahlaki doğruluğu pratiklik, bedel ve sonuçların değerlendirilmesini önlemek için kullanma. 14. Kibirli yetersizlik; kendisine aşırı güven.

Kişi kendisini fazla önemsememelidir ve cesur bir alçakgönüllülük gerçekçi ve olgun bir kişiliğin işaretidir. Ancak durumu kibirlenmek ve ukalalık derecesine getirerek kendini gereğinden fazla önemsemesi kişinin benliğine dair geniş bir farkındalığa sahip olması yahut özsaygısının yüksekliğine işaret değildir. Hatta durum tam tersidir. Kibirlenmek ve ukalalık genellikle içsel bir boşluk ve kişinin kendinden şüphe ettiğinin belirtisidir; endişe hissinin üzerini örtmek için en sık başvurulan yöntem gurur gösterisi yapmaktır. Kendini güçsüz hisseden kimse zorbalaşır, daha da güçsüz olanlarsa kabadayılaşır; el kol oynaması, çok konuşma, ukalalık yapma ve işi yüzsüzlüğe vurma eğilimi bir kişi yahut gruptaki gizli endişenin başlıca belirtilerindendir. Sahte mütevazılık, kısa boylu adamların kapıdan eğilerek geçmesi gibidir denir. Yani arkasında büyük bir kibir saklar. Tıpkı gurur ve suçluluk hislerinde olduğu gibi, mütevazılıkta da bir denge makbuldür. Had bilmek zaten kendi sınırlarımız, kapasitemizle ilgili sahici bir tutum sergilemektir. Kısacası kişinin kendini bilmesi ve değerlendirmesindeki anahtar sözcük sahiciliktir, gerçekçiliktir.

Aşırı mütevazılık ta bir nevi kibirdir. Kişi kendini aşağılayarak yüceltmek ister. Bazı gruplarda, özellikle illegal, başka hesapları bulunan kimseler sürekli kendilerini; "Ben kıtmiriniz, köpeğiniz, ben sizin ayağınızın tozu olamam, sizin gibi şerefli insanların yanında bana bir şey olmaz" gibi sözlerle kendini aşağılayarak yüceltmek isteyen hasta ruhlu kişilikler görmek mümkündür. İnsan değerlidir. Dolayısıyla olduğundan farklı görünmek, ister kibir isterse de aşırı mütevazılık olsun farketmez. İkisi de kibirdir. Hâlbuki olduğu gibi görünmek her zaman daha doğrudur. Dolayısıyla kişinin kendi kendine yönelttiği suçlamaların çoğu küstahlıklarının üstünü örtmek amaçlıdır. Kendi kendilerini suçlayarak kibirlerini alt ettiklerini sanan kimselerdir. Spinoza’nın şu sözleri üzerinde düşünülmelidir: “Gururlu bir insan olmaya en çok yaklaşanlar kendilerinden tiksinenlerdir.” Antik çağda Yunanistan’da işçi sınıfından oylarını alabilmek için üzerinde koca koca delikler olan bir paltoyla ortalarda gezen bir politikacı gören Sokrates onun ikiyüzlülüğünü şu sözleriyle açığa vurmuştur: "Paltondaki deliklerden kibrin görünüyor. ” (Rollo May, Kendini arayan insan, sayfa 94–95–96).

Kibirliler, narsisistik özellikleri daha güçlü olanlardır. Kendilerine dair beğenilerini açıkça gösterirler. Sosyal ve empatisi yüksek(!) bir karakter çizerler. Bunun yanında, ötekini asla önemsemezler; başkaları kibirli narsistin arzularının nesnesidir sadece. Ötekini manipüle etme ve kullanma adına kendini beğendirecek stratejiler izler; alçakgönüllü ve sempatik görünmek de buna dahildir. Dolayısıyla kibirli için hayat hakikatten öncedir; somut olanda yaşar. İçindeki aşağılık duygusunu inkar ederek başa çıkmaya çalışır. Bundan kurtulmanın çaresinin sahicilik, gerçekçilik olduğunu belirtmiştik. İnsan gerçekçi olduğu zaman kendini daha iyi degerlendirir. Artı ve eksilerini daha iyi fark eder. Dolayısıyla eksiği, zaafı ve kusurları olan kimseninde kibirlenmeye hakkı yoktur. Zira kendini üstün gördüğü diğer insanlarda kendisinin eşiti, aynısıdır. Ancak insan değerlidir ve yaratıklar arasında en üstün varlıktır. Bunun farkında olan kimse kendisine değer verdiği gibi tüm insanlara da değer verir. Kendini sevdiği gibi diğer insanları da sever. Böylece bu hastalıktan kurtulmuş olur.

Hüseyin KUBAT

 

 

 

Yorum Ekle

İlk Yorumlayan Siz Olun!

YAZARIN SON 5 YAZISI

Tüm Yazıları
Boğaziçi Eğitim Derneği

Boğaziği Eğitim Derneği Kurumsal Web sitesi.

Boğaziçi Eğitim Derneği

İstiklal Mah. Hamikoğlu Sok. No:16
44320 Battalgazi / Malatya

Dernek Yazılımı: Medya İnternet™ - Dernek Sitesi Kulga © Tüm Hakları Saklıdır.