Hüseyin KUBAT

Hüseyin KUBAT

TEFRİKA

14 Nisan 2025 17:15 Boğaziçi Eğitim Derneği 17

Ayırma, ayırt etme, parçalama; dağılma, parçalanmışlık” anlamlarındaki tefrika terim olarak belirli bir dinî, fikrî veya siyasî birliğe sahip insan topluluklarının bölünüp parçalanmasını, fırkalara ayrılmasını ifade eder. Tefrikanın karşıtı vahdet/cemâattir. Tefrika, “görüş ayrılığına düşme” anlamına gelen ihtilâfla yakından ilişkilidir. İhtilâf bazı durumlarda tefrika ile eş anlamlı gibi kullanılsa da genelde fikir ayrılıklarını belirtir. Dinî yorumlarda ortaya çıkan görüş farklılığı derinleşerek sosyal ve siyasal parçalanmalara yol açabilir; bunun aksine sosyal ve siyasal çekişmeler şiddetlenip dini yorumlamada kalıcı ihtilâflara ve ayrışmalara götürebilir. Naslarda dinin aslî yapısını ve ümmetin bütünlüğünü bozacak her türlü parçalanma yasaklanmakla birlikte en tehlikeli olanı, geçmiş ümmetlerde görüldüğü gibi fikrî ve siyasî bölünmelerin dinde kalıcı fırkalaşmalara, bunun da dinî metinlerin ve hükümlerin tahrifine yol açmasıdır. Dinde tefrika ve ihtilâfın sebebi, vahiyle gelen bilgilere muhalefet edip nefsânî arzulara uyma ve taşkınlık yapma (bağy) şeklinde ifade edilir (Bakara 2/90, 213; Âl-i İmrân 3/19; Şûrâ 42/14). Tasavvufta tefrika iki anlamda kullanılır. İlkinde cem‘ halinin zıddını ve kulun cem‘ halinden ayrılıp kendi benliğine dönmesini, ayrı ayrı varlıkları görmesini, ikincisinde cem‘iyyet halinin karşıtını ve maddî kaygılar sebebiyle insanın huzursuz olmasını ifade eder. (DİA).

Kur’an’da fırka kelimesi ve türevleri hem sözlük hem de terim anlamıyla birçok yerde geçmektedir. "Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayınız. İşte onlar için büyük bir azap vardır."(Al-i İmrân 3/105). Geçmişte peygamberlerin getirdikleri kitaplara ve apaçık delillere rağmen insanlar, anlamsız ve faydasız tartışmalar yüzünden asıl görevlerini unutmuşlar ve kendilerine tevdi edilen, verilen emaneti koruyamamışlardır. İçine düştükleri ayrılık, toplumların bölünmesine ve parçalanmasına sebep olmuştur. Sonuçta insanlar hakkı ayakta tutamaz, iyilikleri tavsiye edemez, kötülükleri engelleyemez duruma gelmişlerdir. "Onlar (peygamberlerin muhatapları), özellikle kendilerine dine dair bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden bölünüp parçalandılar. Rabbin tarafından belirli bir süre tanıma sözü verilmemiş olsaydı, aralarında hemen hüküm verilir, iş bitirilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içine düşmüşlerdir."(Şura 42/14). Dinde parçalanmaların yeterli ilâhî bildirim yapılmamış olmasından ileri geldiği iddiasını reddeden bu içerikteki âyetlerde, bölünmenin asıl sebebinin bilgisizlik değil, kişisel çıkarlara düşkünlük ve çekememezlik duyguları olduğuna dikkat çekilmektedir. "Ehl-i kitap ancak kendilerine o açık kanıt geldikten sonra ayrılığa düştüler."(Beyyine 98/4).  Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu âyetteki “açık kanıt”tan maksat, getirdiği mesaj ve mûcizelerle apaçık hak ve hakikat elçisi olan Hz. Peygamber’dir. Buna rağmen Ehl-i kitap onun hakkında ihtilâfa düştüğü için kınanmıştır.

Kur’an’da ihtilâf kavramı yanında nizâ kökünün türevleri de kullanılmıştır. "Andolsun ki Allah size verdiği sözü yerine getirdi. Hatırlayın ki O’nun izniyle kâfirleri öldürüyordunuz, ama Allah size istediğiniz zaferi gösterdikten sonra gevşediniz, emre itaat hususunda birbirinizle tartıştınız ve emre aykırı hareket ettiniz..."(Al-i İmran 3/152). "Allah ve rasulüne itaat edin, birbirinize düşmeyin, sonra zayıflarsınız ve zaferi elden kaçırırsınız. Sabredin, kuşkusuz Allah sabredenlerle beraberdir."(Enfâl 8/46). "İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberleri gönderdi; onlar aracılığı ile anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hüküm vermek için gerçeği içeren kitabı indirdi. Ancak kendilerine apaçık gerçekler geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden, o kitap hakkında anlaşmazlığa düşenler de onun kendilerine verildiği kimselerden başkası değildi. Sonra Allah onların, üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeği, kendi izniyle müminlerin bulmasını sağladı. Allah dilediğini doğru yola iletir."(Bakara 2/213). "O peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık. Allah içlerinden bir kısmıyla konuşmuş, bir kısmını da derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu Îsâ’ya açık deliller verdik ve onu Rûhulkudüs’le destekledik. Allah dileseydi elçilerin ardından gelen insanlar, kendilerine bunca açık delil geldikten sonra birbirine düşüp savaşmazlardı; lâkin farklı yollara yöneldiler. Bu sebeple kimileri iman etmiş, kimileri de inkâr etmişlerdir. Allah dileseydi aralarında savaşmazlardı fakat Allah dilediğini yapar."(Bakara 2/253). Bu ve benzeri âyetlerde özellikle Ehl-i kitabın kendilerine ilim geldikten sonra nefsânî arzularına uyarak hak yoldan saptığı ( Âl-i İmrân 3/19; Câsiye 45/17) belirtilmektedir.

Hadislerde de tefrika kavramı geçmekte ve kınanmıştır. “Birbirinizi kıskanmayın, alışverişte birbirinizi aldatmayın, birbirinize düşmanlık beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmayın; ey Allah’ın kulları kardeş olun! Müslüman müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu küçük görmez” (Müslim, “Birr”, 32); “Müminler bir binanın tuğlaları gibi birbirine bağlıdır” (Müslim, “Birr”, 65); “Müslümanlar birbirini sevmede ve korumada bir vücudun organları gibidir. Vücudun herhangi bir organı rahatsızlanırsa diğerleri de bu yüzden ateşlenir, uykusuz kalır” (Buhârî, “Edeb”, 27; Müslim). Hadislerde müslümanların birlik halinde bulunmaları vurgulanır. Cemaat kelimesi "namaz kılmak üzere bir araya gelen topluluk" fıkhî anlamı yanında, "İslâm dinine mensup olanlar, onların yolu, siyasi birlik" anlamında da kullanılmıştır. “Bir karış da olsa cemaatten ayrılan kişi İslâm bağını boynundan çözmüş olur” (Tirmizî, “Edeb”, 78); “Allah ümmetimi sapıklık üzerinde birleştirmez; Allah’ın eli cemaatle birliktedir; kim cemaatten ayrılırsa cehenneme ayrılmış olur” (Tirmizî, “Fiten”, 7). Hadislerde inanç ve siyasî birliğin bozulmaması için tefrikadan sakınılması gerektiği belirtilmektedir. Müslümanın ferdî olarak ta cemaatten ayrılmaması tavsiye edilmiştir. Fitne zamanı dışında yalnız yaşamak hoş görülmemiştir. “Cemaatten ayrılmayın, ayrılıktan sakının. Şüphesiz şeytan tek başına kalanlarla birliktedir, iki kişiden ise uzaktır. Kim cennetin ortasını isterse cemaate yapışsın” (Tirmizî, “Fiten”, 7); “Cemaatten ayrılmayın, zira sürüden ayrılanı kurt kapar” (Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 46).

"Gönülden O’na yönelin, O’na saygısızlıktan sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan, dinlerinde ayrılığa düşüp -her bir grubun kendindekini beğendiği- fırkalara ayrılanlardan olmayın."(Rum 30/31-32). Parçalanıp bölünmenin dinî tebliğin ortadan kalkmasına yol açacağı ifade edilmiştir. Bu ve benzeri âyetler, dini kitlelere hâkimiyet aracı olarak kullanıp tefrika çıkaranlara ve böylece onu aslî hüviyeti dışına taşırmaya çalışanlara yönelik bir eleştiri içerdiği, aynı zamanda tarihsel tecrübe ışığında müslümanlara yönelik önemli bir uyarı taşıdığı açıktır. Tabii ki bu, dinin sağlıklı biçimde anlaşılması için çaba harcamayı ifade eden ictihad ve benzeri fikrî faaliyetlerdeki görüş farklılıklarının kınanması anlamına gelmez; zira bu çerçevedeki faaliyetler bizzat Rasûlullah tarafından övülmüş ve teşvik edilmiştir. “Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık; sen ona uy, bilmeyenlerin arzularına uyma” (el-Câsiye 45/18). "(Rasûlüm!) Sana da kendisinden önceki kitapları tasdik edici ve onları denetleyici olarak bu kitabı hak ile indirdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen bu gerçeği bırakıp da onların isteklerine uyma. Her birinize bir şeriat ve bir yol yöntem verdik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Allah size hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir."(Mâide 5/48). Allah Teâlâ dileseydi başlangıçtan itibaren bütün insanlar için tek kitap gönderir ve onları tek bir ümmet yapardı. Fakat birçok hikmete binaen böyle yapmamıştır. Bunların başında Allah’ın insanı değişme ve gelişme kabiliyetiyle yaratmış olması vardır. İnsanı böyle yarattığı için dinleri de bu fıtrat çizgisine uygun kılmıştır. Yüce Allah hayrı da şerri de kendisi yarattığı halde hayra rızâsı olup şerre rızâsı olmadığı için kullarına hayırda yarışmalarını yani erdemli bir hayat sürdürme konusunda birbirleriyle yarışırcasına gayret göstermelerini, bunun için kitabındaki hükümleri uygulamalarını, onun gösterdiği yoldan gitmelerini emretmekte, herkesin O’na döneceğini ve hak olarak gönderdiği kitaplar hakkında yanlış zihniyet, ön yargı ve inatları sebebiyle ihtilâfa düşüp de iman etmeyenlerin bu yüzden âhirette hesaba çekileceğini bildirmek suretiyle şerden sakınmalarının gereğine işaret edilmiştir.

"Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın."(Al-i İmran 3/103) buyurularak müslümanların dinî ilkeler ve Hz. Peygamber’in sünneti etrafında toplanmaları emredilir. "Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun; (başka) yollara sapmayın; sonra onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte günahtan korunmanız için Allah bunları size emretti."(En‘âm 6/153). Müslümanların üzerinde birleşilmesi gereken hususlar inanç esasları ve amelî hayatın temel kurallarıyla ilgili hükümlerden oluşur. Bu kurallar "hak din, hudûdullah, Allah’ın hükmü, şeriat" tabirleriyle, hadis ve fıkıh kaynaklarında ise "sünnet-i nebeviyye" şeklinde ifade edilmiştir. "Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız."(Hucurat 49/10). Müminlerin kardeş olduğu dile getirilirken tevhid inancı ve din ilkeleri hususunda ayrılığa düşülmemesi, siyasal birliğin ve barışın korunması istenir. "Allah ve rasulüne itaat edin, birbirinize düşmeyin, sonra zayıflarsınız ve zaferi elden kaçırırsınız. Sabredin, kuşkusuz Allah sabredenlerle beraberdir."(Enfâl 8/46). Yine Kur’an’da; "Eğer müminlerden iki grup birbiriyle kavgaya tutuşursa hemen aralarını düzeltin; ikisinden biri diğerinin hakkına tecavüz etmiş olursa -Allah’ın emrine geri dönünceye kadar- haksızlığa sapanlara karşı savaşın; dönerlerse aralarındaki anlaşmazlığı adaletle çözüme bağlayın ve herkese hakkını verin. Allah hakkı yerine getirenleri sever."(Hucurat 49/9). İslâm da birlik, beraberlik çok önemlidir. Bu birliğe engel olan müslüman bile olsa savaşılması gerektiği vurgulanmıştır.

Kur'ân'da ferreka (ayırdı) fiili 17 defâ kullanılmıştır. Dînde tefrika şiddetle reddedilmiştir. Tefrika, İslâm'ın temel ilkesi olan tevhîd (birlik) ilkesi ile ters düşmektedir. Şirk (Allah’a ortaklar koşmak), îmân esâslarının, âyetlerin, dînî hükümlerin arasını ayırmak, birini kabûl edip ötekini etmemek, İslâm'dan başka yollara uymak tefrikadır. Allah ve elçilerinin arasını ayırmak isteyenler, "Bir kısmına inanır, bir kısmına inanmayız." diyenler hakiki kâfirler olarak nitelenmiştir. Ayrılığa düşen Hıristiyan ve Yahûdîler gibi olunmamasını tavsiye eden Allah, mü'minlere" Topluca/hepiniz Allah'ın ipine (Kur'ân'a / İslâm'a) sarılın, ayrılığa düşmeyin..." buyurmuştur. Birlikte rahmet, ayrılıkta azâb vardır. Müslümanlara göre Allah birdir, tektir. "Sırât-ı müstakîm" O’na giden yegâne yoldur. Kur’an-ı Kerim’de “Sen, hiç şüphesiz dosdoğru bir yola rehberlik ediyorsun, Allah’ın yoluna...”(Şûra 42/52-53) buyrulmaktadır. Böylece Peygamber (sav)’in temel işlevinin sırat-ı müstakime rehberlik etmek  olduğu bildirilmiştir. Ancak sırat-ı müstakim’in tek olması, ayrı ayrı grupların aynı yoldan yürümesine asla engel değildir. Çünkü geniş bir caddede kimi biraz sağdan, kimi biraz soldan, kimi tam ortadan yürüyüp gidebilir.

Başkalarının iyiliğini düşünme niyetine dayalı olsa da, o iyiliğin kendi bildiğinden, kendi izinden başka bir yerde de olabileceğini kabullenmemek, o geniş caddeyi bir kaç kişinin yürüyebileceği bir patika yerine koymaktır. Böyle bir anlayışı topluma/ümmete sunmaya kalkışmak, tarih boyu ümmeti meşgul etmiş olan gruplaşmaları, zıtlaşmaları, küfürleşmeleri doğurmuştur. Oysa, bu ümmete doğru yolu tüm genişliği, kucaklayıcılığı, düzlüğü ve rahatlığıyla getirip tanıtmış olan Peygamber (sav): "Birlik ve dirlik içinde yaşıyorlarken Müslümanların işlerini ve gidişlerini bölmek, parçalamak isteyenlerin, kim olurlarsa olsunlar, boyunlarını vurun! "(Müslim, İmare 59, 69, Ebû Dâvud, Sünnet, 27) buyurmuştur. Böylece Peygamber (sav), temel konularda bir ve beraberken, detayda, teferruatta biraz farklılık yüzünden Müslümanları esasta da ayrılığa sevk etmek isteyeceklerin ne büyük bir cinâyet işlemiş olacaklarını tüm açıklığıyla duyurmuştur. Sırat-ı Müstakim, ifrat ve tefritten uzak dengeli bir ümmetin, ümmet-i Muhammed’in yoludur. Yani, Allah Rasulü'nün ve onun ashabının izlediği yoldur. “(Ey mü’minler!) Hep birlikte Allahın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın, ayrılığa/tefrikaya düşmeyin.”(Al-i İmrân 3/103) "Yalnız O’na yönelin ve O’ndan korkun; namazı kılın ve Allah’a ortak koşanlardan olmayın. (O ortak koşanlar ki) dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her bölük/parti kendi yanındakiyle sevin(ip övün)mektedir."(Rûm (30), 31-32).

"...Herkesin kendi görüşünü beğendiğini gördüğün zaman sen halkı bırak da kendini kurtarmaya bak!"(Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’ân 6 (hds. no: 3251). Bu hadîs-i şerîf gösteriyor ki, tefrika ve peşinden gelen kendini hak bilme hastalığına düşen kişi ve toplulukların doğru yoldan uzaklaşma ihtimalleri kesinlik kazanır ve artık bu körlük sebebiyle onları uyarmanın imkanı da hayli zorlaşmış olur. Herkesin böylesine bir âfete tutulması halinde yapılacak iş, bu âfetten şahsen uzak kalmaya çalışmaktır. Çünkü artık böylesi kişilerle uğraşmak onulmaz hastalığı tedâviye çalışmak ya da "havanda su dövmek" türünden bir çaba olmaktan ileri gidemeyecektir. "Kim de kendisine doğru yol belli olduktan sonra, Peygamber’e karşı gelir ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yolda bırakırız ve (neticede) cehenneme sokarız."(Nisa 4/115). Esasen inançta ayrılık demek olan tefrikanın dışa vurumu niteliğindeki grupçuluk, parselcilik ve kendini beğenmişlik sonunda kişi ya da grupların kendilerini hatasız kabul etmelerine, ismet/günahsızlık iddialarına kadar götürebilir. Böyle bir iddia nadiren grup öncüleri, çoğunlukla da bağlıları tarafından aşırı sevgi, muhabbet gerekçesiyle ya da çıkar ve beklentiye dayalı olarak ileri sürülür.

İslâm ümmetini bölecek ölçüde ve tefrika anlamında dinde ihtilaf çıkarmak şiddetle kınanmıştır; “Dinlerini parça parça edip de gruplara ayrılanlara gelince, senin onlarla hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. İleride Allah onlara yaptıklarını bir bir haber verecektir”(En’am 6/159) buyrulmuştur. Âyet-i kerimedeki “dinlerini parça parça edenler” ifadesi, öncelikle ehl-i kitaba ve kendi içlerinde çok çeşitli inanç gruplarına ayrılmış olan müşriklere yöneliktir. Bununla beraber, bu ifade ile Müslümanlar içinde daha sonra ortaya çıkacak olan dinin hükümlerini kendi hevâ ve hevesine uydurmaya çalışan, işine gelmeyen bazı hükümleri tanımayan ya da hafife alan böylece dini bozmaya yönelen, ayetleri kendi kişisel arzularına alet ederek parçalayan, bu yolla Müslümanları  bölmek için çaba sarf edenlere işaret buyrulduğu da söylenebilir. Yine âyetin devamında her biri ayrı bir öncüye uyup dinde birlik ve beraberliğe aykırı hareket edenlerin “gruplara ayrılanlar” Hz. Peygamber’den de uzaklaşmış olacakları açıkça vurgulanmaktadır. Hiç şüphesiz böyle bir sonuç, fevkalâde büyük bir kayıp ve hüsrandır. Bugün bazı dini grupların karşı karşıya bulundukları ya da temsil ettikleri tehlikenin tam da bu olduğu, sadece kendilerinin doğru yolda olduklarını vurgulayan beyan ve iddialarından kolaylıkla anlaşılmaktadır.

İhtilâfların en önemli nedeni herkesin kendisini doğru kabul edip, kendi dışındaki her düşünce ve anlayışı yanlış görmesidir. Hâlbuki, İslam'da Allah ve rasulünün dışında herkesin söylediği doğruda olabilir yanlışta. Bu iki kaynak dışındaki kimselerin düşüncelerine eleştirel yaklaşmak gerekir. Doğru olanı alıp yanlış olanı ise reddetmek gerekir. Hiç kimse masum değildir. İsmet sıfatına sahip olan sadece peygamberlerdir. Bu nedenle hiç bir insanın, hiçbir grubun düşüncesi tek doğru değildir. Olaylara bu şekilde yaklaştığımız zaman, başkalarının düşüncelerine de önem vermemiz, değerlendirdikten sonra kabûl veya reddetmek gerekiyor. Tefrikadan kurtulmak için şu âyeti temel ilke haline getirmek gerekiyor: "O ( Allah), Nûh’a buyurduklarını, sana vahyettiklerimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya buyurduklarımızı size din kıldı ki o dini ayakta tutasınız, o konuda ayrılığa düşmeyesiniz. Kendilerini davet ettiğin bu din müşriklere ağır geldi. Allah (dini tebliğ için) dilediğini seçer ve kendisine yöneleni doğruya iletir."(Şûrâ 42/13). Konuyu Mehmet Akif'in şiiriyle bitirelim.

Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam,

Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlıyamam,

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?

Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize?

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.

 

Hüseyin KUBAT

Yorum Ekle

İlk Yorumlayan Siz Olun!

YAZARIN SON 5 YAZISI

Tüm Yazıları

SON HABERLER

Boğaziçi Eğitim Derneği

Boğaziği Eğitim Derneği Kurumsal Web sitesi.

Boğaziçi Eğitim Derneği

İstiklal Mah. Hamikoğlu Sok. No:16
44320 Battalgazi / Malatya

Dernek Yazılımı: Medya İnternet™ - Dernek Sitesi Kulga © Tüm Hakları Saklıdır.