Hüseyin KUBAT

Hüseyin KUBAT

TEVAZU ÜZERİNE

03 Eylül 2024 13:55 Boğaziçi Eğitim Derneği 148

Sözlükte “kendi itibar ve derecesini düşük görmek, birine boyun eğmek” anlamındaki vaz‘ kökünden türeyen tevâzu‘ (Lisânü’l-ʿArab, “vażʿ” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “vażʿ” md.) kibrin karşıtı olup kişinin başkalarını aşağılayıcı duygu ve davranışlardan kendini arındırmasını ifade eder. Türkçe’de alçak gönüllülük sözüyle karşılanmaktadır. Râgıb el-İsfahânî tevazuun “aşağılık, itibarsızlık, onursuzluk” anlamındaki da‘at (ضعت) kökünden geldiğini ve “insanın lâyık olduğundan daha düşük bir dereceye razı olması” mânasına geldiğini belirtir (eẕ-Ẕerîʿa ilâ mekârimi’ş-şerîʿa, s. 299). . Kaynaklarda tevazu ile aynı veya yakın anlamda tezellül ve huşû‘ kelimeleri de geçmekte, sözlüklerde tevazu bu kavramlarla da açıklanmaktadır (Tâcü’l-ʿarûs, “vażʿ” md.; Kāmus Tercümesi, “vaz‘” md.). Ancak Râgıb el-İsfahânî’ye göre tevazu ile huşû arasında fark vardır. Tevazu hem ahlâkî melekeler hem açık ve gizli fiiller için, huşû ise özellikle organların hareketleri için kullanılır, kalpteki tevazu organlara huşû olarak yansır. (TDV İslam Ansiklopedisi)

Kur’ân-ı Kerîm’de tevâzu kelimesi geçmiyor. Ancak vaz ‘ kökünden çeşitli kelimeler geçmekle birlikte bunların tevazu kavramıyla ilgisi yoktur. Fakat başka ifadelerle tevazu konusuna değinen âyetler vardır. İyi toplumun niteliklerini anlatan bir âyetteki (Mâide 5/54 “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir”) “ezille” kelimesinin tevazu anlamına geldiği belirtilmiş (Râzî, XII, 24; Şevkânî, II, 69), ana babaya karşı ödevlerin yer aldığı diğer bir âyette (İsrâ 17/24. “Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: «Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!» diyerek dua et“). “Cenâha’z-zül” tabiri tevazuda mübalağa ve tevazudan kinaye şeklinde yorumlanmıştır. Bazı âlimler, Allah’ın değerli kullarının yürüme biçimini anlatan âyette yer alan “hevnen” kelimesine (Furkān 25/63. “Rahmân’ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selam!» derler (geçerler)) “tevazu ile” mânası vermiştir. Lokmân’ın oğluna nasihatlerini içeren âyetlerde tevazuun yüksek bir ahlâkî erdem sayıldığına dikkat çekilir (Lokmân 31/18-19). Kibirlenme, övünme, böbürlenmeyi kınayan çok sayıdaki âyet tevazuun ahlâkî bir ödev olduğunu da gösterir.

İslâm inancına göre gerçek anlamda büyüklük Allah’a mahsustur (Câsiye 45/37. “Göklerde ve yerde azamet yalnız O’nundur. O, azîzdir, hakîmdir“). Ulu ve büyük olan yalnız O’dur (Hac 22/62; Lokmân 31/30; Sebe’ 34/23). Şu halde insanın kendinde büyüklük görmesi her şeyden önce Allah’a karşı saygısızlıktır. Bu yüzden pek çok âyette büyüklük taslayanlar ağır biçimde eleştirilmiş, İblîs’in Allah katından kovuluşunun asıl sebebinin kibre kapılarak baş kaldırması olduğu bildirilmiştir (Bakara 2/34; Sâd 38/74); zira Allah kibirli davrananları sevmez (Nahl 16/23). Allah rab, insan kul (abd) olup kulun görevi rabbinin karşısında tevazu göstermesidir. Nitekim ibadet ve ubûdiyyette “tevazu göstermek” mânası da vardır (Müfredâtü’l-Ḳurʾân, “ʿabd” md.); ayrıca İslâm kelimesinin zengin içeriğinde teslimiyet ve tevazu kavramı da bulunur. İslâm gerçek itaat ve tevazuun başlangıç noktasıdır. İslâm’a göre o dönemdeki toplum ikiye ayrılır. Câhiliye adı verilen önceki toplumda ferdin ahlâk anlayışına sertlik (unf), baş kaldırı (ibâ’), taassup (hamiyyet), kibir ve serkeşlik ifade eden kavramlar hâkimdi. İslâm’dan sonraki bireyin karakterini ise teslimiyet, itaat ve tevazuun ifade ettiği hasletler belirlemiştir (Kur’ân’da Allah ve İnsan, s. 187-194).

Resûlullah yüksek mertebesine rağmen insanların en alçak gönüllüsü idi. Bir sahâbî, onu hac sırasında kimseyi rahatsız etmeden sıradan biri gibi Mina’da şeytan taşlarken gördüğünü anlatır. O hastaları ziyaret eder, cenazelere katılır, kölelerin davetine icabet ederdi. Ayakkabısını kendi onarır, elbisesini yamar, eşlerine yardım ederdi. Bir meclise girdiğinde insanların kendisini ayakta karşılamasını istemezdi. Çocukların yanına gider ve onlara selâm verirdi. Onun meclisi hayâ, tevazu ve güven meclisiydi. Arkadaşları arasında sıradan biri gibi oturur, bu sebeple bir yabancı onun meclisine geldiğinde onu sormadan tanıyamazdı. Sofrası sade olurdu. İnsanların sohbetlerine katılır ve eski devirleri hatırlatan şiirler okurdu.

Tevâzu; “Cenabı Hakkın büyüklüğünü ve kendi küçüklüğünü anlamak ve idrâk etmek esası üzerinde gelişen fikre ve vicdana dayalı bir histir. İnsan hangi mevkide bulunursa bulunsun yine insan olduğunu ve her hususta âciz ve zayıf olduğunu hatırdan çıkarmayıp yaratılış ve kulluk bakımından diğerlerinden bir farkı olmadığını unutmama(sı). Tevazu ancak vakarı korumakla beraber büyüklenmeyi kırmaktan ibarettir ki, tam bir kalp samimiyeti ve iyi bir niyet ile yapılır.” (Ahmet Rıfat, Tasvîr-i Ahlâk-Ahlâk Sözlüğü, Baskıya Haz. Hüseyin Algül, Tercüman yayınları, İstanbul 1975, s. 340-341)  Bu anlamda tevazu, kişinin kendisini yüceltmeyecek, büyüklenmeyecek kadar iyi tanıması, kibir ve gurura kapılmadan, alçak gönüllü olması, hakkı kabul edip, içten ve samimi olarak hayra yönelmesidir.

 “Tevazu, kişinin çevresine olduğundan farklı görünmesini ortadan kaldıran bir tür vakarlılık ve bir tür iç güçtür. Bu zayıflıktan oldukça farklı bir özelliktir. Mütevazı kişi, zayıf ya da korkak olduğu için tevazu göstermez. Mütevazı olmak, aşırı itaatkâr olmak ya da sağlam bir inanca sahip olmamak da değildir. Eşyanın görünen yüzünün ötesine bakan ve meçhul olan şeyleri etraflıca düşünen kişi, mütevazı olmaktan kendini alıkoyamaz. Daha çok şey anladığını düşündüğünde, öğrenmesi gereken, gizli kalan daha çok şey olduğunun farkına varır.” (Hayati Hökelekli, “Tevazu (Alçak Gönüllülük)”, Değerler Eğitim Merkezi Bülteni, Yıl:1, Sayı: 2, 2007, ss. 114-119, s. 118-119). Mütevazı olmak insanın Tanrı karşısındaki konumunun, ilâhî iradeye tesliminin, bağlılığının, verilen nimetlere şükrünün göstergesidir. “Tevazuun ifrat derecesine tekebbür, tefrit derecesine tehâsüs (hakirlik, alçaklık) ve mezellet denir. Asıl tevazu, bir kimsenin akranlarına ve kendisinden aşağı mertebede olanlara karşı gösterdiği alçak gönüllülüktür.” (Mustafa Çağrıcı, “Tevazu”, TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 2011, C. 40, ss. 583-585). Aşırı tevâzu alçakgönüllülük değildir. Bilakis kibirdir. Zîra insan değerlidir. Olduğundan farklı davranmak doğru değildir. Maalesef kendini aşırı bir şekilde aşağılayarak yükselmeye çalışan insanları da görebiliyoruz. Aşırı tevâzu göstererek muntesipleri,  bağlıları nazarında yükselmeye çalışanların varlığı da bir gerçektir. “Ben kıtmiriniz, ben köpeğiniz, fakir, hakir” gibi aşağılayıcı tanımlamalar kullanmak insan onurunu rencide eder. Mütevazilik adına yapılsa dahî insanın kendini olduğundan farklı (üstün veya aşağı) göstermesi hoş değildir.

Allah müslümanları vasat, orta ümmet olarak tanımlamıştır. Orta ümmet dengeli toplum,  kapasitesinin farkında olan bireylerden oluşan toplum demektir. Vasat olmak her konuda dengeli olmaktır. İfrat ve tefrite sapmadan sıratı müstakim üzere olmaktır. Aslında insan kendisini tanır,  kapasitesinin genel olarak farkındadır. Kapasitesini yansıtacak şekilde davranmak doğru olandır ve bu tevazudur. Olduğundan farklı,  üstün veya aşağı görünmek tevâzu değildir. Bu anlamda tevazu olduğu gibi görünmektir diyebiliriz. Olduğundan üstün görünmek kibirdir,  aşağı görünmek ise güven eksikliğidir. Aşırı güven de kibirdir ve doğru değildir. Burada yine dengeli olmanın önemi ortaya çıkmaktadır. Tabii burada yüzde yüz dengeden bahsetmek mümkün değil. Zira insanın mükemmel olması mümkün değildir. Ancak mümkün olduğu ölçüde dengeli olmaya çalışmak ta gerekmektedir. İşte tevazu kendisini olduğu gibi yansıtmak,  karşıdaki kişinin kendinin eşiti olduğunu kabul etmektir. Ondan üstün veya aşağı olmadığını bilmektir. Yoksa insanlar karşısında el pençe divan durup  kendini aşağılamak değildir. Onlardan üstün olduğunu düşünüp karşısındakini küçümsemek te değildir.

Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selam!» derler (geçerler)“. “Ağır başlılık” şeklinde çevirdiğimiz bu âyetteki hevn kelimesi, tefsirlerde genellikle “sekînet, vakar, rıfk (yumuşaklık), tevazu” ve bu anlamların hepsini içeren hilm kavramıyla açıklanmış; bunun, Kur’an’ın sık sık atıfta bulunduğu, Câhiliye Arabı’nın temel karakteri olan “kibirli, gururlu, zorba” anlamındaki müstekbir kelimesinin zıddı olduğu belirtilmiştir. Âyette müminlerin, kendilerine sözlü sataşmada bulunanlara, “selâm” diyerek, yani esenlik dileğiyle karşılık verdikleri bildirilmekte; bu suretle bir bakıma putperest Araplar’ın ortak zihniyetini ifade eden Câhiliye ile müminlerin ortak zihniyetini ifade eden İslâm’ın karşıt kavramlar olduğu ima edilmektedir. Buna göre sözlü sataşmalarla sergilenen alaycı ve küçümseyici tavırlar, Câhiliye zihniyetinin kendini beğenmişlik, küstahlık, hoyratlık, saldırganlık gibi tutumlardan oluşan barbarlık ahlâkını; müslümanların bu sataşmalara selâmla karşılık vermeleri de onların barışçı ilkelere dayalı uygarlık, medenilik ahlâkını göstermektedir. Tevâzu kibirlenmemek,  insanları küçümsememek anlamına geldiği gibi ağırbaşlılık anlamına da geçmektedir. Demek ki tevâzu yerine göre düşük ahlaklı bireylerin seviyesine düşmemek, onlarla tartışmaya girmemek, insanlık onurunu korumaktır. Düşük ahlaklı insanlarla tartışmamak onu küçümsemek değil,  bilâkis onun seviyesine düşmemektir. Bu tür insanlara selâm deyip geçmek, onlarla tartışmaya girmemek üstün bir ahlâkî erdemdir.

Yorum Ekle

İlk Yorumlayan Siz Olun!

YAZARIN SON 5 YAZISI

Tüm Yazıları
Boğaziçi Eğitim Derneği

Boğaziği Eğitim Derneği Kurumsal Web sitesi.

Boğaziçi Eğitim Derneği

İstiklal Mah. Hamikoğlu Sok. No:16
44320 Battalgazi / Malatya

Dernek Yazılımı: Medya İnternet™ - Dernek Sitesi Kulga © Tüm Hakları Saklıdır.