Kudüs özgür olur da Ömerler nerede?
Zulüm üstüne zulüm yıllardır alın yazım
Yüreğimde ağıtlar elimde ağlar sazım
Göçtü göçmen kuşlarım sarardı yapraklarım
Geçti yazım baharım yıllardır kışım güzüm
Kudüs, ah Kudüs, yürek sızım Kudüs!
Küfür sardı dört yanımı esir aldı insanımı
Bölük pörçük haritalar parçaladı vatanımı
Kudüs bize yaban oldu Mescid-i Aksa talan oldu
Neredesin Selahaddin zaman ahir zaman oldu
Kudüs, ah Kudüs, yürek sızım Kudüs!
Birkaç yıl önce Kudüs konulu şiir yarışmasında yukarıda iki dörtlüğüne yer verdiğim eserle dereceye girmek nasip olmuş ve dört günlük Filistin seyahati ile ödüllendirilmiştik. Bu kapsamda Kudüs ile birlikte Beytüllahim, Yafa, Eriha gibi kadim İslam şehirlerini ve mukaddes mekânları müşahede etme şansı bulmuştuk.
İsrail’in, bir yıla yakın süredir devam eden Gazze katliamı haklı olarak ülkemizde ve dahi dünyanın her yerinde vicdan sahibi insanların meydanlara dökülerek tepkilerini ortaya koymalarına neden oldu. Ancak bu tepkiler günübirlik olmaktan çıkarılmalı, sistematik etkinlikler yapılmalıdır.
Kendi kendime şu soruyu soruyorum: Çağımızın Haçlılarını tekrar tarihe gömmek ve adaleti tesis etmek için birey ve toplum olarak neler yapmamız gerekiyor ki Rabbimiz mazideki o altın çağı tekrar yaşamayı bizlere nasip etsin? İsterseniz soruyu ters yüz edelim:
Tarihteki İslam öncüleri nasıl bir hayat yaşadılar ki yüce Allah, Bizans ve Sasanileri tarihe gömmeyi, cihana hâkim olmayı ve adaleti tesis etmeyi onlara nasip etti? Elbette ki tarihimiz nice kahramanlarla doludur, ancak Kudüs fatihleri olmaları bağlamında Hz. Ömer ve Selahaddin-i Eyyübi’den söz etmek daha doğru olur, sanırım.
Selahaddin, Kudüs davası söz konusu olduğunda akıllara gelen, üç beş şiir ve vecize ile lanse edilen, ama sonrasında birkaç paragrafla tarih kitaplarına hapsedilen en sahipsiz sultan. Mehmet Akif’in deyişiyle şarkın en sevgili sultanı, ama aynı zamanda en sahipsiz sultanı.
Dolayısıyla Selahaddin ile ilgili söyleyeceklerimiz, ufku ulus dağlarını aşıp ümmet afakına ulaşamayacaklar için anlaşılmayabilir. Bu nedenle biz kimsenin itirazda bulunmayacağını varsayarak Hz. Ömer’in örnek yaşantısına bakalım. Zira bugün ümmet, hatta tüm insanlık zamanın ruhunu doğru kavramış yeni Ömerlere ihtiyaç duymaktadır. Peki, nasıl bir Ömer?
O Ömer ki yönetimde akrabalarına asla yer vermemiştir. Yakınları böyle bir talepte bulunduklarında bunu şiddetle reddetmiştir. Oğlu Abdullah’ı halife olarak istediklerinde bir evden bir kurbanın yeterli olduğunu ifade etmiştir.
O Ömer ki her tür eleştiriye açık istişare meclisleri kurmuş, hatta sıradan bir vatandaşın bile haklı, üstelik kaba tarzdaki (seni kılıçlarımızla düzeltiriz örneğinde olduğu gibi) eleştirilerine bile kulak vermiş, halk ile iletişim kanallarını sürekli açık tutmuştur.
O Ömer ki meşhur mum hikâyesinde olduğu gibi, devlet malzemelerini özel işlerinde asla kullanmamış, ben halifeyim, devleti temsil ederim, o yüzden her şey bana tahsis edilmiş
zihniyetine bürünmemiş; kendisi hediye kabul etmediği gibi eş, akraba ve devlet memurlarının da hediye almasına kat’â müsaade etmemiştir.
Hz. Ömer ile ilgili daha pek çok şey ifade edebiliriz. Mehmet Akif’in “Kenar-ı
Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu / Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu” beytinde olduğu gibi Ömer her an ilahi adalet kaygısındadır.
Peki, Kudüs özgürlüğüne kavuşacak mı? Basit bir kurumdaki en küçük âmirinden devletin tepesindeki en büyük yöneticilere kadar bağrımızdan Ömer gibi liderler yeşerdiğinde ve her bir insanımız yaşantısıyla birer Ömer’e dönüştüğünde Kudüs elbette özgürlüğüne kavuşacak.