Mamoste
Whatsapp grubu birkaç yıldır hayatımızın rutin işlemlerinden biri haline geldi. Artık gerek özel hayatımızda gerek iş hayatında farklı whatsapp grupları oluşturup işlerimizi daha etkin, daha samimi yürütmeye çalışıyoruz. Bu bağlamda çoğuna dâhil edildiğim, ikisini ise kendim oluşturduğum birkaç whatsapp grubunun üyesi olduğumu söyleyebilirim.
Bunlardan biri mamoste whatsapp grubu, nam-ı diğer öğretmen. Samimi olduğumuz sekiz, on arkadaşla muhabbet maksatlı oluşturduğumuz bir whatsapp grubu. Grubu ilkin “öğretmen” adıyla oluşturdum, bir süre sonra aramızda iki İngilizceci olduğundan ismi “teacher”a çevirdik, dedim ya maksat muhabbet. Medrese eğitimli bir arkadaşımız şaka yollu itiraz edince, tabii birkaç hafta sonra, isim “muallim”e dönüştü. Ennihaye, an itibariyle grubumuzun ismi “mamoste”.
Mamoste, Kürtçe bir isim. Mam (amca) ile hoste (usta) kelimelerinin terkibinden oluşmuş kuvvetle muhtemel. Kelime başındaki "h" sesi, zayıf bir ses olduğu için düşmüş ve “mamoste” birleşik ismi oluşmuş diye düşünüyorum. Yine de ihtimal deyip son kararı etimologlara bırakalım.
Mamoste, mam (amca) ve hoste (usta). Anlam itibarıyla bu sözcük, Türkçe, İngilizce ve Arapçadaki muadil kelimelerden daha çok hoşuma gidiyor. Her üç dilde de öğretmen’in “öğretmek” tarafı dikkat çekerken mamoste sözcüğünde öğretmek kavramından apayrı bir durum dikkatleri celbediyor: mam (amca) ve hoste (usta).
Öğretmen, öncelikle bir amcadır, babanın yarısıdır, bir baba şefkatiyle öğrencilerine muamele edendir. Daha sonra bir ustadır, bir yaşam koçudur, hayatın herhangi bir dalında öğrencilerine ustalık öğretendir. Sınıftaki yığınlara ders anlatan bir kimse değil, usta-çırak ilişkisinde olduğu gibi her bir öğrencisine koçluk yapma amacında olan eğitimcidir.
Mamoste, öğretmen, muallim yahut teacher. Rivayet muhtelif olsa da maksat aynı ve 24 Kasım ülkemizde öğretmenler günü…
Dünya ülkelerinin çoğu 1966’da UNESCO tarafından belirlenen 5 Ekim’i Dünya Öğretmenler Günü olarak kabul etmiştir. Türkiye’de ise, öğretmenler günü 1980 darbesinden bir yıl sonra 24 Kasım olarak ilan edilmiş, Atatürk’ün başöğretmenliğinin kabul edildiği gün, gerekçe olarak kullanılmıştır. 5 Ekim mi, 24 Kasım mı veya bizatihi böyle bir günün varlığına gerek var mı yok mu tartışmasına girmeden öğretmenlik konusundaki hissiyatımı paylaşmak istiyorum:
Öncelikle bize öğretmenlik yapan herkesin meslek olarak öğretmen olmak zorunda olmadığını ifade edeyim. Söz gelimi hayatımdaki ilk öğretmenin, merhum babam olduğunu söyleyebilirim. Meslek olarak kendisi öğretmen olmadığı halde pek çok şeyi ondan öğrendim ve işin acı tarafı bunun farkına onu kaybettikten sonra vardım. Eminim, babasını kaybetmiş olanlar, benimle aynı hissiyatı paylaşıyordur.
Sonra abimdir mesela, ilkokul sıralarında bana okuma alışkanlığı kazandıran; Hasan Nail Canat, Emine Şenlikoğlu, Ahmet Günbay Yıldız gibi yazarlarla kitap kurdu olmamı sağlayan. Evet, abim de meslek olarak öğretmen değildi, ama yeryüzünün öğretmeni olmak için gökyüzünün öğrencisi olmak gerekirdi ve 90’lı yılların pek çok Müslüman genci öğrencisi, işçisi, çiftçisi, memuruyla gökyüzünün öğrencisi yeryüzünün öğretmeni olmaya namzet insanlardı.
Yine henüz kendileri öğrenci oldukları halde ortaokulda, lisede bize öğretmenlik yapan, bizden sadece birkaç yaş büyük olan ağabeylerimizi yazmaya kalkışsam bu köşe yetmez, biliyorum. Yalnız bir örnekle yetineyim: Mehmet Şirin abimiz vardı mesela, şu an ziraat mühendisi olan. Kendisi üniversite sınavlarına hazırlandığı halde her gün okul çıkışında birkaç arkadaşımla beni ağırlar, bize çay ikram eder, şahsiyetimizin oluşmasına yardımcı olurdu. Dedim ya gökyüzünün öğrencisi insanlardan biriydi…
Ve mesleki anlamda öğretmenlerimiz; ilk, orta, lise, üniversite. Bizlere sadece belirli dersleri değil, hayatı öğretenler… Dünü, bugünü, yarını yüreklerimize ilmek ilmek işleyenler... Sevgiyi, saygıyı, inancı, kültürü, hayatı öğretenler.
Kırkımı aşmış olmama rağmen, ne zaman bir öğretmenimi görsem, bir büyüğümü görsem hâlâ önümü iliklerim. Fakat günümüzde ne yazık ki siyaset erbabının sayesinde(!) öğretmenliğin, itibarını çok çok kaybettiğini söyleyebilirim. 90’lı yıllarda en muteber mesleklerden biri olan öğretmenlik, günümüzde ne yazık ki gençlerin üniversite tercihlerinin son sıralarında yer alıyor. Beş gün sonra, 24 Kasımda, klişe öğretmenler günü kutlamaları ile bir yere varılacağını sanmıyorum. Evet, öğretmeninden bakanına herkesin bir muhasebe yapması lazım: Öğretmenlik, toplum nezdinde neden saygınlığını kaybetti? Psikolojik, sosyolojik, ekonomik olarak neler yapılmalı? Bilge Kral Aliya’nın dediği gibi gökyüzünün öğrencisi olmadan gerçek anlamda yeryüzünün öğretmeni olmak mümkün mü?