Malum, Millî Eğitim Bakanlığı bugünlerde yine mülakat ve öğretmen atamaları, daha doğrusu Danıştay’a takılı kalıp atama yapamamaları nedeniyle gündemde. Geçen ay öğretmen adaylarının mülakat takvimi nihayete erdi. Sürecin tamamlanmasını bekleyen on binlerce genç kaygılı, aynı zamanda güvensiz. Ve haksız da değiller.
Geçen akşam bir STK’da gençlerle bir araya gelme fırsatı buldum. Çoğu üniversite öğrencisi idi, aralarında birkaç yıldır mezun olup bir kamu kurumuna atanmayı bekleyenler de vardı, atanma bahtiyarlığına erişip çiçeği burnunda memur olanlar da.
Muhabbetimizin konusu İslam’da adalet idi aslında. Hz. Ömer’den Aliya İzzetbegoviç’e İslam tarihindeki dönüm noktalarına, adalet anlayışına değindik. Soru-cevap faslına geçtiğimizde gençlerin çoğu gündemdeki “mülakat” konusunu dile getirdi, mülakatın ne kadar adaletli, hatta İslamî olduğu hususunda görüşlerimizi sordu. Bu konuda gençlerin hayli dolu, dertli ve öfkeli olduğunu gördüm. Ben de onlara sorular sorarak işin detayını birinci ağızdan öğrenmeye çalıştım.
Benim de tamamen hak verdiğim, gençlerden gelen bazı itirazlar şunlar:
KPSS’den iyi bir puan aldıkları halde mülakatta hiçbir objektif kritere dayanmadan düşük puan veriliyor.
Zamanında 50 binlere, 100 binlere girerek ÖSYM duvarını aşmayı başarmış, daha sonra dört yıl boyunca onlarca profesörün zorlu imtihanlarından geçerek lisans diplomasını almaya hak kazanmış insanların kaderi üç beş şube müdürünün inisiyatifine bırakılıyor.
Sağlıklı bir sınavın şartlarından biri de ortak ölçek kullanılmasıdır. Oysaki farklı şehirlerde farklı komisyonlar kuruluyor ve bunlar farklı değerlendirmelerde bulunuyor. Şu şehirde iyi puan veriliyor, bu şehirde düşük puan veriliyor yaygarası, fısıltı gazetelerinde dolaşıyor.
Ve en önemli itiraz: Torpil, adam ayarlama. Pek çok aday mülakat sisteminden dolayı torpil, pardon referans ayarlamaya çalışıyor. Şu işe bakar mısınız, torpilin adı referans olmuş. İnanın bana, cumhurbaşkanı hariç hemen her makamın, herkesin torpil için ayarlandığını duyuyoruz: Parti il başkanları, belediye başkanları, STK başkanları, milletvekilleri, bakanlar… Liste uzayıp gidiyor. Peki, bu durumda adamı olup da puanları kapanların karşısında adamı olmayan garibanların hakkı ne olacak? Gençler somut olarak şahıs ve kurum adları da verdiler, ama biz yazımızda bundan imtina edelim. Kimseyi zan altında bırakmayalım ya da mülakatın doğası gereği her kurum zan altında kalsın!..
Sohbet ortamındaki arkadaşlardan biri de kendi tecrübesini paylaştı. Şu an bir kurumda idareci olduğunu, şimdiye kadar YKS, KPSS, İdarecilik sınavı, girdiği tüm yazılı sınavları kazandığını ve bir yerlere atandığını, ama işin içinde mülakat olan doktora sınavında elendiğini, bu nedenle akademik kariyer yapamadığını ifade etti. Mardinli olan arkadaşımıza mülakatta şu soruyu yöneltmişler: Kürt müsün, Arap mısın? Ne bilimsel soru ama!..
Mülakat konusunda gerçekten de sıkıntılar var, itirazlar var. Bildiğiniz gibi 15 Temmuz’dan sonra neredeyse tüm devlet memuru adaylarına mülakat şartı getirildi. Bu son derece yanlış bir tutum... Evet, mevcut mülakat sistemi, doğru bir yöntem değil. Biz inançlı olduğu kadar aynı zamanda inandırıcı, güvenilir, emin olması icap eden Müslümanların yapması gereken Hz. Ebubekir’in hilafetinde sahabenin gösterdiği tavır olmalı: Doğru yapıldığında, adil olunduğunda yöneticileri desteklemek, ancak yanlış yapıldığında ise kırmadan, dökmeden eleştirilerimizi yapıcı bir şekilde ifade etmek, siyasileri düştükleri yanlıştan çıkarmaya çalışmak…
Bu bağlamda yüksek düzeydeki devlet memurları için, bir vali, kaymakam, genel müdür, kurum müdürü için mülakat yapılması ve siyasetin kendi ekibini oluşturması bir yere kadar anlaşılabilir bir durum. Ama basit bir öğretmen için, bir memur, bir işçi için mülakatın geçerli hiçbir izahatı yok. Efendim, PKK, FETÖ bağlantısı varsa eliyoruz, falan filan, bunlar hikâye. Varsa öyle yasa dışı örgüt bağlantısı, MİT, Emniyet, güvenlik soruşturmasını yapar, suçlular direkt elenir. Sonra merkezî yazılı sınav sonucuna göre atama yapılır, kimsenin de en ufak bir itirazı olmaz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın samimiyetinden bir şüphemiz yok, tıpkı Hz. Osman’ın samimiyetinden şüphemiz olmadığı gibi. Ama ne yazık ki aşağılara geldikçe torpiller, referanslar, akraba siyaseti, adam kayırma arttıkça artıyor. Mervanlar, Amrlar, Muaviyeler ve daha kimler, kimler ve bunlara rahmet okutan süper hokkabazlar…
Evet, değerli dostlar, İslamî tutum, bizden olup olmamasına bakmaksızın nesnel kriterlerle atamaların yapılmasını gerektirir. Bunun en doğru, en şaibesiz yolu da günümüz şartlarında merkezî sınav sistemleridir.
Not: Değerli dostlar, bu haftadan itibaren yazılarımız pazartesi günleri yayımlanacaktır.