Bilginin İslamileştirilmesi, Filistinli Şehit İsmail Raci Faruki’nin hem bir kitabının, hem de gerçekleştirmek istediği ama ömrünün vefa etmediği projesinin ismiydi. Şehit olmadan önce başladığı ama şehit olunca kimsenin sahiplenmediği için hayata geçmeyen ve İslam âleminde bir boşluk olarak kalan proje.
Bu gerçekleşemeyen proje, Müslümanların yaşadığı ve gün geçtikçe de büyüyen, gençlerin dini bilgiden ve dini yaşantıdan uzaklaşmasına neden olan problemin temelini oluşturmaktır.
Çevremize ve evlatlarımıza baktığımızda; insanların, özellikle de gençlerin İslam’ı yaşamadığı, Müslüman ahlakıyla ahlaklanmadıklarını görüyoruz. İnsanımız kendisiyle din arasına mesafe koyuyor ve bu mesafe gün geçtikçe de artmaktadır.
Ülkemizde ilahiyat alanında binlerce akademisyen var, 70’e yakın ilahiyat fakültesinde binlerce öğrenci eğitim görmekte, binlerce imam hatip ortaokulu ve lisesinde milyonlarca öğrenci var, bunlara binlerce ilahiyat mezunu öğretmen ders anlatıyor, on binlerce camide imamlar namaz kıldırıp insanlara dini anlatıyor, televizyon programlarına çıkan ilahiyatçı hocalar reyting rekorları kırıyor ama bütün bunlara rağmen, gençler İslam’a uzak durmakta ve Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmemek konusunda ısrar etmektedirler.
Baskının olmadığı, herkesin istediği bilgi ve eğitime çok rahat ulaştığı bu dönemde insanlar neden dinden uzak kalmaktadır?
Cumhuriyetin ilanından sonra kurucu iradenin dini hayatı yaşamak isteyenlere karşı uyguladıkları zulüm ve zorbalığa rağmen insanımız, bedel ödemesine rağmen dinini terk etmedi ve samimi bir şekilde yaşamaya çalıştı. O dönemde Kur’an okumanın ve öğretiminin yasak olmasına rağmen bazı insanlar samanlıklarda, mağaralarda Kur’an’ı saklayıp okumaya çalışırken günümüz genci ise istediği an Kur’an’a kavuşabilecekken uzak durmaktadır.
Babalarımız, dedelerimiz, annelerimiz ve ninelerimiz okuma yazma bilmeden, kendilerinden önceki nesillerden duydukları bilgilerle bugünkü okumuş kesimden daha samimi bir şekilde İslam’a inanmakta ve İslam’ı yaşamaktadır. Bu yaman çelişki nereden kaynaklanmaktadır? Bilgimiz arttıkça Allah’a yaklaşmamız gerekirken, bilgimiz arttıkça neden Allah’tan uzaklaşıyoruz? “Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar.” (Fatır 28) ayetine göre bilgimiz artıkça imanımız artacakken neden bilgimiz arttıkça Allah’a olan imanımız zayıflamaktadır?
Bilgi artıkça dinden uzaklaşılıyorsa öğrenilen bilgide problem var demektir. Tabi insanın aklına hemen şöyle bir düşünce gelmektedir: Bilgi evrenseldir, akla ve mantığa uygundur, nasıl olurda öğrenilen bilgi probleme neden olmaktadır? Burada şuna dikkat etmek gerekmektedir; problem bilgide değil, problem bilgiyi aktarma yönteminde ve bilgiyi öğretme amacındadır.
İslam ülkeleri, batının teknolojik olarak ilerleyip İslam ülkelerine, baskı uygulayıp sömürmeye başladıklarında, çare olarak batıdaki teknolojiyi ve bilgiyi olduğu gibi alarak onlara yaklaşacaklarını ve onları geçebileceklerini düşündüler. Bu amaçla batının bilgisini hiç değiştirmeden ve süzgeçten geçirmeden aldılar. Çözüm oldu mu? Tabi ki hayır. Çünkü batı, elde ettiği bilgiyi kendi kültürüne uygun olarak ve sömürme amacına hizmet edecek şekilde kullanıyordu. Yine batının bilgi birikiminin temelinde pozitivist felsefe vardı. Müslümanlar, pozitivist felsefeye göre uyarlanmış bilgi birikimini olduğu gibi aldılar, uyguladılar ve hiçbir başarı da elde edemediler.
Günümüzde, ülkemizde 12 yıllık zorunlu eğitim sürecinde okullarda verilen eğitime baktığımızda da durum aynıdır. İnanan kişilere baskı yok, istediği şekilde okula gidebiliyor, öğretmenlerde istedikleri gibi ders anlatabiliyor ama müfredat hala eski müfredat. Verilen bilgilerde Allah yok, peygamber yok, iman yok, sadece bilgi ve kültür var. Bilgi var ama bilginin hikmeti yok. Bir ateist ile bir Müslüman, aynı bilgiyi aynı şekilde öğretiyorsa yetişecek nesil de aynı olacaktır.
İşte burada dikkat edilmesi gereken şu nokta ön plana çıkmaktadır. Müslümanların, anlatacakları bilgiyi İslamileştirmeleri gerekmektedir. Hazırlanan müfredat içeriğinin, değer yargılarımızla, hikmetle ve kendi kavramlarımızla işlenecek şekilde hazırlanması gerekmektedir. Basit bir örnek verirsek suyun döngüsünü veya Dünya’nın hareketlerini batılı biri bunu sadece bir doğa olayı olarak anlatır, Allah’ı hiç hesaba katmaz. Müslüman olan biri bunu anlatırken, öyle bir anlatımla anlatmalı ki, burada Sünnetullah kavramını öğrenciye öğretebilsin. Eğitimin bütün kademelerinde verilecek bilgide bu hassasiyetlere dikkat edilmelidir. Bilgiyi, kendi müfredatımıza göre harmanlayıp vermeliyiz, yoksa evlatlarımızı kendi eğitimimizle inançtan ve değer yargılarımızdan uzak olarak yetiştiririz.
Çocuk, on iki yıl boyunca hayatını dizayn edeceği bilginin büyük çoğunluğunu okulda öğrenmektedir. Aldığı bu bilginin içinde iman, ahlak gibi inanç ve değer yargılarımız olmadığı zaman çocuklarımız inançsız olarak yetişmektedir. Biz ebeveynlerde aman çocuklarımıza ne oluyor diye kara kara düşünüyoruz. Tekrarlarsak bilgi var ama, bilgi iman ile yoğrulmuyorsa, ahlak ile yoğrulmuyorsa çocuklarımızda da bilgi olur ama, iman olmaz, ahlak olmaz.
Müslüman bilim insanları, eğitimcileri bu konulara kafa yormalı, bilginin İslamileştirilmesi için çabalar harcamalıdır. Eğitimde, tıpta, sosyolojide, psikolojide yani bütün alanlarda kendi değer yargılarımıza göre müfredatlar oluşturup eğitime öyle devam etmeliyiz. Yoksa kendi ellerimizle, kendi kurumlarımızda, kendi çocuklarımızı kendi değer yargılarımızdan uzak bir şekilde, batının değer yargılarıyla yetiştirmeye devam edeceğiz.