Özgür irade sahibi olarak yaratılan insan, haram işleme potansiyeline sahip olarak yaratılmıştır. Vahyin ulaştığı toplumda da, vahyin ulaşmadığı toplumda da insanlar günah işlemiştir ve işlemeye de devam edecektir. Vahyin geldiği toplumlarda günah sıfırlanmaz ama sıfıra yaklaşılmaya çalışılır. Vahiyle muhatap olan insan günahsız olmaz, ama günah işlememeye çalışır veya günah işlediğinde tövbe etmesini de bilir.
Bugün yaşadığımız halkı Müslüman olan toplumumuzda ne yazık ki haram işleme oranı gitgide yükselmektedir. Haram katsayısı katlanarak artmaktadır. Öyle bir hale geldik ki haram işleme konusunda, ne yazık ki bizim toplum ile vahye tavır alan toplum arasında artık çok fark kalmadı gibi. Biraz daha gayret edersek onlara kavuşacağız ve hatta belki de onları geride bırakacağız.
Bir Müslüman olarak, artık sokaklarımızda yürüyemez hale geldik. Özellikle kızlarımızın giyim-kuşamı noktasında, bir Müslüman kızın asla ve asla giyinemeyeceği giysileri giydiği bir duruma gelindi. Açık giyinme noktasında adeta birbirleriyle yarışmaya başladılar. İdris Aras Hocanın, bir paradoks dediği gibi tesettürlü annelerin yanında aşırı açık çocukları yürümeye başladı. Eskiden kızlarımız başlarını örtmeyince üzülürdük, öyle bir döneme geldik ki “aman açık olan sadece başı olsun” der duruma geldik.
Kız ve erkeklerin arkadaşlıkları artık sınır tanımaz bir hale geldi. Artık iş o kadar çığırında çıktı ki 14-15 yaşındaki kız ve erkekler adeta birbirlerinin eşleriymiş gibi hareket etmeye başladılar.
Sınırı zorlayanlar artık cinsiyetsizliği, LGBT gibi sapkınlıkları yaşamaya ve savunmaya başlıyorlar. Haramın derecesi o kadar arttı ki, iş fıtratın bozulmasına kadar ilerletildi. İçki, uyuşturucu kullanımı, fuhuş gün geçtikçe artmakta ve küçük yaşlara inmiş durumda.
Sorun sadece kız-erkek ilişkileri ya da giyim kuşam noktasında değil ki. Hani derler ya nereye elini atsan elin de kalıyor diye. Sosyal yaşantımız da maalesef çökmeye doğru gidiyor. Aile yapımız çatırdamaya başladı. Aile içi iletişimin bozulması, eşler arası sorunlar, ebeveyn- çocuk çatışmaları, parçalanmış aile sayıları git gide artmaktadır. Komşuluk ilişkilerimiz bitti denecek duruma geldik. Artık “biz”den “ben”e döndük.
Esnafımıza, hocamıza, ilim adamımıza, siyasetçimize artık güven kalmadı. Her şey artık menfaat üzerine kurulu. Yolsuzluk, haksızlık, adam kayırmaca diz boyu. Kısaca her alanda ne yazık ki İslam’ın haram dediği durumlar yaşanmakta.
Halkı Müslüman olan bir ülkede haramların bu kadar yaygınlaşmasının nedeni ne olabilir? Bizim evlatlarımız, neden bizim inandığımız değerleri yaşamamaktalar? Neden bizim değerlere kulaklarını tıkıyorlar ve değerlerimizden kaçıyorlar? Bu sorulara verilecek birçok cevap ve neden sıralayabiliriz. Ama peygamberimizin iki sözü bize bu konuda ışık tutacaktır. Birinci hadisimiz, hepimizin bildiği şu meşhur hadistir:
“Utanmazsan ya da yaptığında utanmayacaksan dilediğini yap" (Buharî, Edeb, 78; Enbiya, 54; Ebu Davud, Edeb, 6)
Allah’ın resulü bize net bir çizgi çiziyor; bir eyleme başladığımızda utanmayacaksak dilediğimizi yapabiliriz. Peki, bu utanmanın sınırını ne belirleyecek, kimden utanacağız? Bunun sınırını da Allah’ın Resulü şöyle belirliyor:
“Hayâ İmandandır.”
“Sözlükte, utanma, çekinme, âr, namus, Allah korkusuyla günahtan kaçınma gibi anlamlara gelen hayâ kelimesi, bir ahlâk terimi olarak, nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi, kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terk edilmesinden dolayı kişinin yüzünü kızartan sıkıntı hali gibi farklı şekillerde tanımlanmaktadır.”
Müslümanların hayatının her alanının temelinde “İman” vardır. Bu nedenle bizim için utanmanın temelinde de “İman” vardır. Tersten düşünürsek bugünü daha iyi anlamlandırırız. İman, hayâyı belirler. İman zayıfsa hayâ da azalır ve bu yaşantımıza haramları rahat bir şekilde yaşama şeklinde yansır.
Dostoyevski “Allah yoksa her şey mubahtır.” diyor. Hayatımızdan Allah’ı çıkarmışsak ya da Allah yokmuş gibi davranırsak artık her şey mubah oluyor. Nasıl ki bir orduda barut olmadığında hiçbir silahı çalışmıyorsa, insan için de, iman yoksa ya da iman zayıfsa hayatında Allah’a teslimiyet azalmaktadır.
Çözüm için ne yapmalıyız diye düşündüğümüzde, çözümün Kur’an’ın şu ayetinde saklı olduğunu görürüz:
“Ey iman edenler! İman edin.” (Nisa 136)