Rüstem BUDAK

Rüstem BUDAK

ALİM KİMLİĞİNİN DÖNÜŞÜMÜ

21 Ekim 2024 10:37 Boğaziçi Eğitim Derneği 117

ÂLİM KİMLİĞİNİN DÖNÜŞÜMÜ

 

İnsanların din ve ideolojilerle ilintisi farklı farklıdır. Algılama biçimi, yorumlama, okuma, coğrafik şartlar ve çıkarlara göre değişir. Kimi sadece yaşama boyutunda, kimi liderlik olarak, kimi de yorum ve düşünce aşamasında katkıda bulunur. Dinin insani hayattaki en önemli örnekliği peygamberlerdir. Allah(c.c) peygamberlerin şahsında hem elçi hem de insan- kul olarak dinin pratiğini gösterir. Peygamberlerden sonra ise âlimler aracılığıyla insanlara aktarılmış ve örneklik olarak sergilenmiştir. Dinlerde yorum ve düşünce değişimini sağlayan âlimlerdir.

 

İslam dininin peygamberin ölümünden sonra toplumsal önderlik, dinin anlaşılması, farklı coğrafyalara yayılması ve zamanın değişimi ile beraber ortaya çıkan durumları algılayıp yorumlama sorumluluğunda âlimler öncülük etmişlerdir. Özellikle İslam’ın medeniyet düzleminde en önemli farklılığı olarak bir fıkıh medeniyeti olarak teşekkül etmesinde çok önemli emekleri bulunmaktadır. Diğer dinlerdeki din adamlarının sosyal ve diğer hayat alanlarından yalıtılmışlık durumuna karşılık Müslüman âlimler insan ve yaşam alanlarının içinde yer aldılar.

 

Âlimlerin rollerini en çok siyaset açısından yaşanan değişimler âlimlerin fonksiyon ve etkinliklerini değiştirmeye başlamıştır. Zamanın siyaset önderlerinin yaptığı uygulamalara karşı farklı farklı yorumlarla değişik tavırlar almışlardır. Kimi âlimler bu süreci destekleyip buna dini referanslar çıkarırken, kimi âlimlerde yanlışlığını dile getirip engellemeye çalışmışlardır. Dinin toplumsal ve siyasal yaşam içerisindeki etkinliğinde âlimlerin yorumları çok etkili olmuştur. Yöneticiler bu husustan hareketle sürekli olarak yönetim meşruiyeti sağlamak için âlimlerin desteklerini almaya çalışmışlardır. Bu siyaset içi konumlamalarına göre her siyasi yönetim kendi çizgisini oturtmak için dinin yorumu ve algısını kendi zemininde inşa etmeye başlamıştır. Siyaset ve hayatın farklılaşmaları düşünce çizgilerinde de keskin ayrışma ve tercihlerle baş başa bırakmıştır. Her biri kendi yorumunun- içtihadının egemenliğini sağlamak için siyasi güç merkezlerini devreye sokmuşlar veya siyasi güç merkezleri tarafından ortama çekilmişlerdir.

 

Dini merkez alan kurumsal yapılar oluşunca âlimlerin konumlamalarında da değişim oluştu. Bunların başında tarikat merkezli yapılanmalar gelmektedir. Bu sürecin başında olan âlimler toplumsal ve siyasal değişimde önemli rol oynadılar. Bir dönem içerisinde toplum üzerinde etkin olan âlimlerin şahsında bir çizgi oluşturuldu. Tarikat ve cemaatler bu kişilerin düşünsel temellendirmesi ile yapılandılar. Ancak kurumsallaşma sürecinde saltanatlaşma eğilimi ile birlikte babadan oğula geçen mistik- mitolojik bir yapıya büründüler. Dinin bireysel ve toplumsal alandaki etkinliğinde önemli rol alan tarikat mensubu âlimler içerisinde çok azı yenilenerek zaman algısını geleceğe taşıdılar. Şeyh olan genellikle kendisinden sonra ilim olarak ilerde değil de kan bağı olarak yakın olanı üstün görüp halef seçtiği için tam anlamıyla bir sağlam bir temellendirme yapılamadı. Tarikat içerisindeki ilim halkaları 1000 yıl önceki yöntemlerin aynısını yürütmeye kararlı olduklarından toplumsal anlamda dini anlaşılması ve yorumuna ciddi katkıda bulunamadılar. Toplumsal sürükleyicilik endişesi olmadığı için siyasal ve sosyal alanda bir var oluş kaygısı gütmediler.

 

İslam düşüncesi içerisinde mezhep gibi düşünce ve yorum merkezli farklı ekoller çıkınca âlimlerin fonksiyonlarında da değişim oluştu. Her mezhep veya ekol kendi âlimini yetiştirmek için çalıştı. Bu ayrışmayı getirdi, ayrışma çatışmayı doğurdu. Mezhep âlimlerinin kitleleri sürüklediğini, çatışma ve uyum noktasındaki adımlarında etkili olduklarını görüyoruz. Bazen bir içtihatla binlerce insanın ölümüne, bazen de düşünsel yorumlarla insanların zaman içerisindeki var oluşlarına anlam katmalarına vesile oldular.

 

Âlimler tarihsel süreç içerisinde yetişme ortamları ve şartlarına göre değişmişlerdir. Kimileri yetiştiği bir fikirsel halka içerisinde hareket etmiş, kimileri bu çizgiyi aşarak veya farklı yorumlar getirerek kendi üslup ve yollarını oluşturmuşlardır. Kaynaklık açısından medreseler ve tarikatlar olmak üzere iki önemli temel üzerinde oluşmuşlardır. Tarikat içerisindeki âlimler ya bağlı bulundukları şeyhin çizdiği daire içerisinde hareket etmişler ya da şeyhinin genellikle ölümünden sonra bazen de yaşarken kendi yorumunu esas alıp farklı bir ayrışma içerisine girmişlerdir. Diğer yetişme merkezlerinden olan medreseler biraz daha özgür bir düşünme ortamı olduğu için her âlim kendi düşünce çizgisi içerisinde alan oluşturmuştur. Bazı medreseler belli bir fikriyatın temsilciliğini yapıyorsa çok farklı algılayışların çıktığını söyleyemeyiz. Tarikat ve medreseler dışında özgün ve özgür cemaatleşmelerin yapılanması ile ortaya çıkan âlimler de vardır.

 

Modernleşme sürecinde İslam dünyasının geri çekilme ve yenilgi içerisindeki psikolojisi ile birlikte âlimlerin konumu ve etkinlikleri değişmiştir. Modern dünya dinin toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel hayattan kopuşunu esas alıyordu. Batıdaki değişimde dinin ve temsilcilerinin engel olarak görünmesi veya olması,  İslam dünyasında da bunun muadili olan âlimler ve İslam’ın gerilemede temel etken ve sorun olarak görünmesine yol açtı. Osmanlı örnekliğinde de görüleceği üzere değişim sürecine en yavaş ayak uyduran medreseler olmuştur. Önceden direkt siyasi güç merkezinin parçası olarak ile diyaloga geçip etkinlikte bulunurken, artık siyasi güç merkezleri âlimleri bu çerçevenin dışında tutmaya çalışacaktı. Dinin etki ve temerküzü en alt seviyede bulundurmaya çalıştılar. Dini yaşama endişesi ile hareket edip bunu hayatın tüm alanlarına uygulama iddiasında bulunanları ya susturdular, ya ölümlere varan yollarla engellediler ya da kendi yanlarına çekip ehlileştirdiler. Modernleşme sürecinde âlimler genel olarak siyaseten dışlanmış, toplum olarak çeşitli argümanlarla yaftalanmış, basın yoluyla kenara itilmiş haldedir.

 

Âlim kimliğiyle temeyyüz eden insanlar azalmaktadır.  Âlimlerin yetiştiği zeminler yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. İşlev ve yöntem olarak sorunlu olan Medreseler kapatıldıktan sonra kurumsal bir yapı kalmadı. Bu noktada Türkiye’deki bu talepler Suriye, Mısır, İran ve Pakistan’daki medreseler aracılığıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu medreselerdeki eğitim bu çağı kuşatacak derinlikte ve yetkinlikte olamamaktadır. Dini bu çağ için anlam ve yorumunu yapacak bir zihin birikimi olan ve pratiği ile bunu kaim kılan âlimler çok az bulunmaktadır.

 

 Medreselerin yerine kurulan İlahiyat Fakülteleri içerisinde çok az insan âlim kimliği taşıyacak yetkinliğe ulaştı. Diğerleri daha ziyade aydın- âlim- din bilgini sıfatları arasında bocaladı durdular. Müslüman toplumun taleplerini göremediler, gündemlerine almadılar. Kendi içlerindeki düşünsel açılımlarda da özgün ve örnek çalışmalar sergileyemediler. İsimlerinin önlerine aldıkları Dr., Yrd. Doç. ve Prof. gibi sıfatların onlara sağladığı düşünsel- sosyal konforun tadını çıkardılar. Dini çok bilip az yaşadılar. Bu ise verdikleri mesajın toplumsal olarak insanların ruhuna etki etmesine engelledi.

 

Kendi imkânlarıyla yetişen âlimler ise modernizm başta olmak üzere tarihsel okuyuşu iyi yapamadılar. Genellikle içe kapalı, retçi ve radikal bir çizgiyi benimsediler. Ya da etkiledikleri küçük alandaki iktidarlarının tadını çıkarmaya devam etmektedirler. Kendileri okul olamadılar. Yeni âlimler yetiştiremediler. Kendi kalıpları ve etki alanları içinde sıkışıp kaldılar. Oluşturdukları dar etkinlik alanlarında kendi kendilerine yetinmeye çalıştılar. Kendilerini geliştirenler olduğu gibi çoğu belli bir dönemin hâsılası yetinmeye ve tekrara düştüler. Toplumsal etkisi artanların bazıları ise bu popülaritenin sağladığı rantlardan faydalanmaya çalıştılar. Bunu maddi bir etkinlik düzeyine indirgediler. Bu süreç maddi anlamda onları büyütürken bilgi ve hikmet olarak gitgide zayıflamasına yol açtı.

 

Sistem içinde Osmanlı’nın muhayyilesinden hareketle devletin din üzerindeki projelerine yardımcı olan âlimler önemli rol oynadılar. Sistemin imkânlarından ve makamlarından maksimum faydayı sağlamak için düşünce ve birikimini bu yola koyanlar oldu. Bunun kısa da olsa semeresini alanlar belli bir süre sonra gözden düşüp kayboldular ama açtıkları yaralar kolay kolay kapanacak gibi görünmüyor.

 

Modern dönüşüm en çok dini karşısına alırken, bu minvalde dinin temsiliyet boyutunda muhatap aldıkları âlimlerin konum ve etki yönünden varlığını zayıflatmak için yapılan propagandalar etkili oldu. Cumhuriyet tasarımı âlim örnekliğini toplumsal etkisini zayıflatmaya çalışırken bunu minimize etmek için diyanet merkezli hoca kimliği ile sıradanlaştırmaya çalıştı. 28 Şubat örneğinde görüldüğü gibi toplum mühendisleri öncelikle toplumun âlim algısını zedelemekle işe başladılar. Hoca, imam ve âlim vasfı taşıyanlar bazen bu propagandalara birçok malzeme verdiler. Veya bu saldırılara karşı korunacak bir duvar oluşturmadılar.

 

Âlim kendi misyonu kimliği gereği sivillik algısı üzerine kendini inşa etmelidir. Sivilleşmeyen âlimler dinin ve toplumun değil başka amaçların öncülüğünü yapmak mecburiyetinde bırakılmaktadırlar. Âlimlerin günümüzde yükselen sivil toplum açılımı gibi sivil âlim olma çabalarını artırmalıdırlar. Âlimler toplum ve zaman dışı- üstü insanlar değillerdir. Yaşanan değişimler ve toplumsal yapı onları çıkarmakta ve beslemektedir. Ancak bu açığı kapatacak etkin ve acil önlemlerin alınması gerekmektedir.

 

İslam düşüncesiyle yoğrulmuş tarih ve kimliğimizi yeniden inşa etmek için Âlimlerin varlığı ve bu varlığın bu çağ için yapacağı tanımlamalar önemlidir. Dinin anlam ve yorumu âlimlerin tekelinde değil ancak geleceği inşa etmek için

Yorum Ekle

İlk Yorumlayan Siz Olun!

YAZARIN SON 5 YAZISI

Tüm Yazıları
Boğaziçi Eğitim Derneği

Boğaziği Eğitim Derneği Kurumsal Web sitesi.

Boğaziçi Eğitim Derneği

İstiklal Mah. Hamikoğlu Sok. No:16
44320 Battalgazi / Malatya

Dernek Yazılımı: Medya İnternet™ - Dernek Sitesi Kulga © Tüm Hakları Saklıdır.